Hep ülkeler için dillere pelesenk bir söz vardır; “tam bağımsızlık”. Dünyadaki diğer devletlere, uluslararası örgütlere, başkaca ticari ve siyasi ağlara maruz kalmamış, bunlardan ari bir ülke var mıdır bilemiyorum. Küreselleşmiş siyasetin ve iç içe geçmiş ekonomik ilişkilerin tüm ülkeleri domine ettiği günümüzde bu ihtimal pek olası gözükmüyor.
Fakat her şeye rağmen ülkeler, özgür iradeleriyle dış politika belirlemek için çaba sarf ederler. Kendi menfaatleri doğrultusunda diğer ülkelerle ve uluslararası örgütlerle anlaşmalar yapar, ilişkiler kurarlar.
SSCB sonrası bağımsızlıklarına kavuşan diğer ülkeler gibi Azerbaycan ve Ermenistan da tam olarak önceki bağımlılıklarından kurtulamadılar ya da buna izin verilmedi. Stratejik olarak önemli olan bu coğrafyada 30 yıldır barışa müsaade edilmedi. Bugüne kadar tam olarak Rus güdümünden muaf olabilecek kabiliyet ve performansı sergileyemeyen ülkelerde barış imkânı da örselenmiş oldu.
İkinci Karabağ Savaşı öncesinde Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın ABD ve Avrupa ile yakınlaşarak Rusya’ya bağımlılığını azaltma isteğinin kendisine ağır sonuçları olmuştu. Aynı şekilde Azerbaycan’ın Nahçıvan ile bağını kuracak Zengezur Koridoru’nun Türkiye ile de yakınlaşmayı sağlayacak olmasından Rusya ve İran rahatsız olmuştu. Yine savaş sonrası yapılan anlaşmada Aliyev’in tüm çabalarına rağmen Ruslar ikna edilip Türk askerinin Azerbaycan’da konuşlandırılması sağlanamamıştı.
Denklemin mihenk kısmında aslına bakılırsa çiçeği burnundaki ulusların tam bağımsız olma mücadelesi yer alıyor. Fakat küresel ve bölgesel güçlerin vekâleten mücadelelerini yürüttükleri bir sahada yaşam mücadelesi vermek zorundalar. Girift ilişkiler öyle ki İran’ın “sınırlardaki herhangi bir değişikliği kabul etmeyiz” açıklamaları sonrasında Cezayir bile Azerbaycan’ı Arap Birliği’ne onur konuğu olarak davet etti.
Diğer taraftan Ermeni lobisinin başta ABD, Fransa ve Rusya olmak üzere faaliyetleri bölgedeki savaş tohumlarını beslemeye devam ediyor. Bundan mülhem vazifelendirilen ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, Ermenistan’ı ziyaret ediyor. Ziyaretinde “çatışmaların Azeri saldırıları ile başlatıldığını, otokrasi ile mücadelede Ermenistan’ın yanında olduğunu” açıklayarak bölgedeki şiddet eğilimini körüklüyor.
Bir haftada 200’den fazla insanın hayatını kaybettiği çatışmaları bazı Avrupalı gözlemciler, Azerbaycan’ın Rusya’nın Ukrayna ile meşguliyeti sebebiyle Ermeni topraklarında ilerleme avantajına dönüştürme gayreti olarak yorumluyor. Bir başka yorum ise Ermenilerin kaybettikleri toprakları geri almaya çabaladıkları yönünde.
Ukrayna Savaşı’na rağmen Rusya, Ermenistan ve Azerbaycan’daki askeri varlığında köklü bir değişikliğe gitmezken Batı nezdinde Azeri karşıtı ve Ermeni yanlısı bir propaganda, Rus desteğini ikame eder cinsten sinyaller veriyor. Avrupa ülkelerinin Azeri gazını radarlarına almış olmalarına rağmen bu Ermeni yanlısı söylemleri, farklı anlaşmazlıkları doğurabilir.
Böylesine birçok denklemin iç içe geçtiği bir çatışma alanında barış yapmak kolay değil. Hem Azeri hem de Ermeni halklarının özellikle dış tahriklere kapılmadan ortak irade ile bir kalıcı barışı sağlayabilmeleri her şeyden önce kendi çıkarları doğrultusunda tam bağımsız olmalarına bağlıdır. Bugünden yarına bunu sağlamak ise mümkün gözükmüyor.