Ne güzel olur!
Olur mu? İnşallah olur!
***
Siyahîler ve onların asırlık kederine ortak olanlar, olmayanlara inat, neredeyse 20 gündür, dünyayı hayrete düşüren görüntüler vererek yürüyorlar.
İlkin, kendi yaşam haklarını talep ederken, mâzinin derin yaralarını eşiyorlar.
Ardından, köleleştirilmiş atalarının hatıraları taşıyor yaşadıkları ülkelerin sokaklarına da devlet yöneticileriyle hesaplaşıyorlar.
Fakat ne acıdır ki, bu dalga dalga dünya ülkelerine yayılan hak arayışı, sadece bu süreçte gündemi meşgul edip bir süre sonra esâmesi okunmaz bir ayaklanma olarak geçecek tarihî kayıtlara.
Söz konusu ülke yöneticileri, kendilerine uzatılan mikrofonlara yine olabildiğince ciddî ve olabildiğince rol kesilmiş pozlarıyla demokrasiden, insan haklarından, eşitlikten ve özgürlükten dem vurup bir parmak bal çalacak ayaklananların ağzına.
Onlar henüz yutkunamadan, insanlığa “Nefes alamıyorum” çığlıkları attıracak yeni projeleri, yeni plânları ve yeni tuzakları devreye sokmak için işlerinin başına dönecekler.
Dünya biraz siyah, biraz beyaz görünürken, onlar yeşil 1 dolarının üzerinde şekillendirilmiş her bir hedefe adım adım yürüyecekler…
Uzaya gönderdikleri uydular ve 5G teknolojisiyle o meşhur piramit üzerindeki tek göz tahayyüllerini gerçekleştirirken, kendilerini tanrı, tüm insanlığı piyon olarak görmeye devam edecekler.
Siyahîler ve onlarla hak arayışı derdine düşenler birkaç zamanlık ses çıkarıyor, söz söylüyor ve hak iddia ediyor olmanın konforuyla kendilerine saygı duymaya ve umut biriktirmeye devam edecekler.
“Lives Black Matter” dövizleri bir slogan olarak kalacak.
Her modern kalkışma gibi, ölenlerin anısına yürüyüşler düzenlenecek sene-i devriyesinde.
Ve Haçlı ordusu bildiğini okuyacak. Tek farkla: İnsanlık için kansız ve cansız bir gelecek tayini yapılacak!
Tâ ki, insanlık neden yaratıldığının, dünyadaki varlığının kendisine yüklediği sorumluluğun ne’liğini, niteliğini ve niceliğini sorgulayıncaya kadar…
“Hangi merciden ne talep edilir, kim haklarını ve özgürlüğünü kendilerine verebilir?”sorusunun hesabını tutuncaya kadar…
Evet, dünyanın çalkalandığı, tarihin gerçekleri kustuğu, insanlığın uyandığı doğrudur, ancak yetmez!
Bu uyanış kendisi için saâdet getirecek, maddî-mânevî bir disipline muhtaç olduğunu anlayıncaya kadar bu part-time tragedya zaman zaman dünyanın farklı bölgelerinde cereyan edecek ve hayat ekranına yansımaya devam edecek.
İnsanlık; Gerçek İlâhını buluncaya kadar, mevzuu farklı, aktörleri değişken, faktörleri kurgulanmış hikâyelerin birer parçası olacak.
Tüm dünya Siyahîleri ve onlarla aynı kederi paylaşanlar Habeşli Bilâl’in “el-edad” deyişinden haberdar olmadıkça huzura erişemeyecek.
Ve üzgünüm Gianna, babacığının ölümü dünyayı değiştirmeye yetmeyecek!
Evet, dünya çalkalanırken bugünlerde, Gianna ve onun kaderiyle bağı olan tüm mağdur ve mazlumlar adına böylesi düşünceler içindeyken ben, George Floyd’un 25 Mayıs 2020 tarihinde ABD polisi tarafından hunlarca öldürülmesi ile aynı mevsime denk gelen ve yedinci yılını devirdiğimiz 28 Mayıs 2013 tarihinde Gezi olaylarını tezgâhlayanların aynı Haçlıların, Evanjelistlerin ve Masonların ortak plânı olduğunu düşünüyor, Müslümanlar ve Siyahîlere zulmetmekte sınır tanınmayacağına inanarak duâ hükmünde bir hayâl kuruyorum…
Ayasofya, 15 Temmuz gecesi, tam da masum halkı yaylım ateşine tutulduğu, tankların üzerimize sürüldüğü vakitlerde saatler 22:00’ı gösterirken ibadete açılsın ve güçlü kuvvetli, sesi güzel, Siyahî bir Müslüman kardeşimiz ilk ezanı okusun!
Belki insanlık; bir sabun köpüğü gibi eriyip gidecek ve aslî hedefe ulaşmayacak ve lâzım olan ihtiyaçları karşılamayacak bu gayrete ulvî bir hedef belirler, Bilâl-i Habeşî’nin dininden başka tesellileri olmadığını duyar ve anlar.
Kanlarına ırkçılık ve İslam düşmanlığı işlemiş olanlar için dengeler bozulur, maskeler düşer, öfkeler yükselir belki, ama tüm insanlığın hâfızası ezanın çağrısından haberdar olur!
Evet, 15 Temmuz akşamı saat 22:00’da, tüm dünyanın gözü üzerimizdeyken, canlı yayınlarda, Asayofya’nın minarelerinde Müslüman bir siyahî kardeşimizin güzel sesiyle okuyacağı ezanla “Allah’tan başka ilâh olmadığı, O’nun en büyük olduğu ve Hazreti Muhammed’in O’nun Resûlü olduğu” işitilir de, belki “Hayyâale’l-felâh” çağrısı, insanlık için taze bir fehim ve yeni bir idrake vesîle olur…