Avrupa sokaklarında hayalet bir korku dolaşıyor.
Bu korku bu sefer komünizm değil, Türk yani Erdoğan korkusu olarak hortladı.
Ve elbet temelinde yeniden büyük Türkiye korkusu var.
Avrupa’nın bütün güçleri bu korkuyu defetmek üzere kutsal bir ittifak içine girdi; Hollanda radikalleri, Alman polis ajanları, Avusturya, Belçika, ilh…
Bu gerçeklikten iki şey çıkıyor;
1- Büyük Türkiye ve Tayyip Erdoğan’ın kendisi, daha şimdiden, bütün Avrupa tarafından bir güç olarak kabul edilmektedir.
2- EVET’çilerin açıkça, bütün dünyanın karşısında, görüşlerini, amaçlarını, eğilimlerini yayınlamalarının ve bu Büyük Türkiye korkusuna kendi Manifestosuyla karşılık vermelerinin zamanı çoktan gelmiştir.
Bu korku nasıl tevarüs etti?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Hollanda ve Alman hükümetlerinin faşist uygulamalarına yönelttiği NAZİ suçlaması başta Almanya olmak üzere bütün bir Avrupa’nın maskeli siyasetini ortaya çıkardı.
Alman Federal Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı ve Hıristiyan Demokrat Birlik milletvekili Norbert Röttgen, gerçek hedeflerinin Türkiye’deki Anayasa referandumu olduğunu açıkça itiraf etti.
Röttgen, Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesi durumunda AB ile üyelik müzakerelerinin sona ereceğini söyledi.
Alman Der Spiegel dergisine konuşan Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel de Türkiye’de güçlü bir hükümete açıkça karşı çıkarak Türkiye’nin bundan sonra Avrupa Birliği üyesi olmasını ‘gerçek dışı’ olarak tanımladı.
“Türkiye, AB üyeliğine hiçbir zaman olmadığı kadar uzak” diyen Gabriel, Angela Merkel’in önerdiği “imtiyazlı ortaklık” fikrine dahi sıcak bakmadığını ifade etti.
Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu Başkanı Ska Keller ise referandumda seçim güvenliğini tehdit eden açıklamalarda bulunarak, tartışmaları göstermelik bulduğunu ve yüzde 50’nin üzerinde olduğunu iddia ettiği HAYIR oylarını yükseltmek için Türkiye’deki muhalefetin desteklenmesi gerektiğini söyledi.
Türkiye ve Erdoğan’a muhalif açıklamalarıyla öne çıkan Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin Başbakan adayı Martin Schulz da “Dost bir ülkenin cumhurbaşkanının bu ülkenin başbakanını bu şekilde aşağılaması küstahlıktır. NATO üyesi ve AB üye adayı bir ülkenin devlet başkanının uluslararası diplomasi kurallarını çiğneyemeyeceğinin Erdoğan’a anlatılması gerekiyor”
Schulz’un, Merkel’in elini sıkmayan Trump’a da benzer çıkışı yapmasını bekliyoruz.
Avrupa’da bugün büyük bir liderlik boşluğu var.
Ve Avrupa bu boşluğu Türk korkusunu yeniden hortlatarak çözmenin peşine düşmüş vaziyette.
Dağılmanın eşiğindeki Avrupa, Erdoğan korkusuyla bir arada tutulmaya çalışılıyor.
Hollanda’da seçimleri kazanan Başbakan Mark Rutte’nin gerilimin azaltılması gerektiğini sözleri göstermeliktir.
Çünkü bu konuda müspet bir adım atmış değiller.
Almanya’nın ise önümüzdeki seçimleri kazanmak için Türk korkusundan medet umduğu apaçık ortadadır.
Üç ay önce İtalya’da yapılan Anayasa değişikliği referandumundan HAYIR çıkması ülkenin geleceğini iyice belirsizliğe itti.
Belçika’da, Macaristan’da, Yunanistan’da, Portekiz’de daha birçok Avrupa ülkesinde ekonomik ve siyasi sıkıntılar çözüm bekliyor.
Çözüm şu:
Ya Türkiye’de olduğu gibi Başkanlık sistemine EVET diyecekler ya da Türk ve Erdoğan korkusundan medet ummaya devam ederek daha bir çıkmaza doğru sürüklenecekler…