Batı’nın derdi, siyasetçi ve gazetecilerin tutuklanması değildir; Türkiye’nin FETÖ’nün darbe girişimini bertaraf etmesi, PKK ve YPG’ye de sahada çok ağır kayıplar verdirmesidir.
Sorun şu “terör ve terörist adına siyaset yapılır mı?” Soruyu anlaşılır kılmak için somutlaştıralım. ABD’de El Kaide’nin parti kurup siyaset yapma hakkı var mıdır? Ya da DAEŞ’in Irak, Suriye, Almanya veya Fransa’da parti kurup siyaset yapma hakkı olabilir mi? Batı’da hiç kimse buna “DAEŞ ve El Kaide parti kurup siyaset yapabilir” demez. Ama nedense aynı Batı başka coğrafyalarda siyasi partilerin terör örgütlerine sırtını yaslayıp siyaset yapmasını teşvik ediyor ve destekliyor. Son günlerde Türkiye ile ABD ve AB arasında tırmanan gerilimin temelinde yukarıdaki soruya batının verdiği cevap ve sergilediği yaklaşım var.
Batı Türkiye’de terörün parti kurup siyaset yapabileceğini, terör örgütü üyelerini ülkelerinde en üst seviyede ağırlayabileceğini, onlara silah verebileceğini düşünüyor ve söylüyor. Türkiye ile gerilen ve ilk kez bu kadar açık ve üst perdeden sert açıklamaların yapıldığı bir süreçten geçiyoruz. Türkiye AB’ye girmekten vazgeçebileceğini, AB de Türkiye’ye ekonomik yaptırım uygulanabileceğini dile getiriyor. Bu açıklamaların gösterdiği şey, ortalık çok gergin, kavga var, yumruklar havada uçuşuyor.
Terörle bağlantılı bir siyasete ancak “teröre silah bıraktırma” vaat ve taahhüdüyle bir geçiş sürecinde müsaade edilebilir. Siyasi bir parti terör örgütüne silah bıraktırmayı başaramıyorsa, siyaseti bırakıp teröristin yanına gitmelidir. Takım elbise giyip, elini kolunu sallayarak öldürdükleri hakim, savcı, polis ve askerin koruması altında gezemezler. Bu o ülkenin otorite ve devlet olma gerçeği ile bağdaşmaz. Teröristler, Türk, Kürt, Arap, Sünni, Şii öldürünce meşru; Fransız, Alman ve Amerikalı öldürünce gayri meşru görülürse sorun orada başlar.
Bugün ABD ve AB ile Türkiye arasındaki temel anlaşmazlık noktalarından birisi de budur. DAEŞ ve El Kaide’nin öldürdüğü Batılılar için Brüksel ve Paris’e koşanların; PKK ve DAEŞ’in öldürdüğü Türk ve Kürtler için kılını kıpırdatması evrensel değerlere, insanlığın gereklerine ve insanlığın vicdanına en büyük ihanettir. Türkiye, Paris’teki terör mağdurlarına da, kendi topraklarındaki, Irak ve Suriye’deki terör mağdurlarına da aynı gözyaşlarıyla ağlamaktadır. Bu insanlığın ve vicdanın gözyaşlarıdır. Batı ise doğudaki terör ölümlerine timsah gözyaşları ile ağlamaktadır.
Doğu blokunun dağılmasından sonra meydanı boş bulan NATO üncülüğündeki Batı, tüm dünyayı kendi zevk ve arzularına göre dizayn etme sarhoşluğuna kapılmıştır. Kendisine direnen tüm liderler, terör, darbe, seçim destekleri, halk ayaklanmalarıyla alaşağı edilmiştir. NATO ve amiral ülkeleri “terör örgütleriyle dünyayı dizayn icadından sonra” açıkça bu terör örgütlerini desteklemiştir. Terör örgütlerinin elebaşları bu amiral ülkelerin koruma kalkanı altına girmiş ve her türlü desteği almışlardır. NATO üyesi Türkiye’de darbe girişiminde bulunan FETÖ liderinin ABD’de olması hiç de şaşırtıcı bir durum değildir. PKK’nın beyin takımının yine Almanya, Fransa ve Belçika’da olması; bu ülkelerin siyasetçileriyle siyasi kurumlarında gövde gösterileri yapması da tesadüf değildir.
Batı’nın son zamanlarda Türkiye ile ilgili canını sıkan şey, siyasetçi ve gazetecilerin tutuklanması değildir. Türkiye’nin FETÖ’nün darbe girişimini bertaraf etmesi, PKK ve YPG’ye de sahada çok ağır kayıplar verdirmesidir. Biz biliyoruz ki, terör örgütlerinin üst aklı Batıdır. Türkiye’nin teröre karşı bitirici hamle stratejisi ve özellikle Irak ve Suriye’de; “terörün üreme çiftliklerine” yaptığı baskın Batı’yı çıldırtmıştır.
Terör örgütlerinin arka bahçesi olmuş, silahlı mücadeleye arka çıkan, silaha sırtını yaslayanlara sahip çıkmak; siyaset ve siyasetçilere yapılabilecek en büyük kötülüktür. Siyasetin geçer akçe olması gereken yerde, terörü geçer akçe olarak görüp kollamak insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Batı aklını başına alıp, terör canavarını emzirmeyi bırakmalı. Emzirdiği canavarın sütünü kestiğinde başına geleceklerden de haberi olsa gerek. Yoksa da karşı organizasyonlarla bunu onlara göstermenin zamanı geldi.
Terör örgütleri, Avrupa temsilciliğini Martin Schultz’a versinler. Bu işi ondan daha iyi yapacak biri görünmüyor. Kati Piri de stajyer olarak yanında işe başlasın. Onun da teröre destek konusunda geleceğini çok parlak görüyorum. Bu arada Avrupa Parlamentosunu da ilk toplantısını Kandil veya Rakka’dan yapmaya davet ediyorum!