Dramatik sonuçlara sahne olan 7 Haziran seçimi, yurtdışında yaşayan Türklerin en rahat oy kullandıkları seçim olarak tarihe geçti. İlk kez geçen yılki cumhurbaşkanlığı seçiminde bulundukları ülkelerde oy kullanma kolaylığına kavuşan, ancak randevu sistemi nedeniyle zorluk yaşayan yurtdışı seçmeni, bu seçimde ise sandığa daha kolay erişme imkânına kavuştu. Cumhurbaşkanlığı seçimine katılım oramı %8’lerde kalırken, 7 Haziran seçimine katılım oranı sistemin değişmesi ile %32 olarak ölçüldü.
Yurt dışında toplam 2 milyon 848 bin seçmen bulunurken, geçerli oyların sayısı 1 milyon 41 bin oldu. Yani seçmenin yarısından çoğu sandığa gitmedi. Rakamlar oldukça düşük, ancak gurbetçiler sandıklarından 3 vekilin çıkmasını sağladılar. Yurtdışı sandıklarında Ak Parti % 49, HDP % 20, CHP %17, MHP ise % 9 oy oranına ulaştı. Bu sonuçlara göre Ak Parti iki, HDP de bir vekil çıkardı. Bu sonuçlardan yurt dışında Ak Parti’nin teşkilat yapısı ile güçlü olduğu, Alevi ve Kürt oylarını ise bu kez CHP’nin değil HDP’nin topladığı anlaşılıyor.
Siyasal tarihimizde, yurtdışındaki seçmeni ilk fark eden ve onun oyunu almak için harekete geçen teşkilat, Milli Görüş olmuştur. Özellikle Refah Partisi zamanında Avrupa’daki gurbetçilerle yoğun bir çalışma içine giren Milli Görüş Hareketi, seçmenin gümrük kapılarına rahat ulaşımı için uçak kiralama dâhil birçok kolaylık sağlamıştı. Avrupa’nın farklı şehirlerinde düzenlenen Milli Görüş toplantılarına, Saadet Partisi’nin yanı sıra Ak Parti’den de temsilcilerin katılması, Avrupa’daki Milli Görüş seçmeninin tercihlerinde de değişimleri beraberinde getirdi. Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın tamamında halen daha güçlü bir şekilde ayakta duran Milli Görüş Teşkilatı üyeleri, 2002’den bu yana tercihlerini Ak Parti’den yana kullanmaya başladı. Sonuçlar bunu net bir şekilde gösteriyor.
Almanya merkezli ve Milli Görüş Teşkilatına yakın, kısa adı IFSO olan Uluslararası Aile Koruma Organizasyonu 7 Haziran seçimi ile ilgili bir rapor hazırlamış. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu ve Saadet Lideri Kamalak’a gönderilen raporda çarpıcı tespitler yer alıyor. Rapor bir anlamda, Türkiye’deki seçimin yurtdışından nasıl görüldüğünü ortaya çıkarıyor. Rapora göre; Ak Parti teşkilatları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adının etkisi ve iktidar imkânları ile hazırcı bir yapıda kalıp, sahada yeterince çalışmadı. Saadet Partisi tabanı ise, 80’lerden bu yana sahip olunan “cihat” anlayışı ile çalışarak, Türkiye’nin en çalışkan ve dinamik teşkilatına sahip olduğunu kanıtladı.
Saadet tabanı, Ak Parti’nin çalışmalarını içten destekleyen fakat Saadet’in genel muhalefet algısından kurtulamayan bir yapıda. Raporun bu konudaki en çarpıcı tespiti; Saadet tabanının sandık başına gittiğinde, tercihini Ak Parti’den yana kullandığı yönünde.
Raporda, Milli Görüş tabanının hem Ak Parti’ye hem de Saadet Partisi’ne kırgın olduğu da belirtiliyor. Bu kırgınlığın sebebi olarak ise 17-25 Aralık öncesinde Ak Parti’nin, sonrasında ise Saadet Partisi’nin Gülencilerle yakın temas içerisinde olması gösteriliyor. Gülencilerin, tarihleri boyunca Milli Görüş’e sıcak bakmadığına vurgu yapılan raporda, özellikle 28 Şubat sürecinde yaşananlara dikkat çekiliyor ve bu yapı ile hiçbir şekilde yan yana durulmaması gerektiği vurgulanıyor.
Rapor, ittifak önerisi ile tamamlanıyor; Ak Parti’nin acilen Saadet Partisi/ Milli Görüş tabanı ve tavanı ile birleşmesi veya ortak Milli Görüş değerlerinde ittifak etmesi gerektiğinin altı çiziliyor ve bu birlikteliğin oluşturacağı sinerji ile Ak Parti’nin oy oranının %50 bandının üzerine çıkacağı iddia ediliyor.