Batı Balkanlar olarak tanımlanan bölge, Sırbistan, Karadağ, Kuzey Makedonya, Arnavutluk, Bosna-Hersek ve Kosova’dan meydana geliyor. Bu ülkeler, Balkanlar’ın henüz Avrupa Birliği üyesi olmamış devletleridir. Bunlar arasında Arnavutluk dışındakiler, eski Yugoslavya’nın bir parçasıydı. Bosna-Hersek, Arnavutluk ve Kosova’da halkın çoğunluğu İslam inancına mensuptur. Diğerlerinde ise Ortodoks Hristiyanların sayısı oldukça fazladır.
Bunun yanında Soğuk Savaş döneminde söz konusu bu altı ülkede sosyalist rejimler hüküm sürdü. Ayrıca Kuzey Makedonya, Karadağ, Sırbistan ve Arnavutluk AB’ye aday ülkelerken, Bosna-Hersek ve Kosova aday olma sürecinde ilerlemektedir. Arnavutluk ve Karadağ aynı zamanda NATO üyesidir.
AB ve ABD’nin Batı Balkan ülkelerinde Türkiye, Rusya ve Çin’in etkisini artırmasından oldukça rahatsızlık duyduğu biliniyor. Özellikle bu bölgenin yüzyıl öncesine kadar Osmanlı sınırları içerisinde yer alması ve Türkiye’nin Batı Balkan ülkeleriyle geliştirdiği ekonomik ve kültürel ilişkiler, Avrupa başkentlerinde ciddi kaygılara yol açıyor.
Yine, Rusya’nın Panortodoksizm, Panslavizm ve Sovyetler Birliği mirası üzerinden bu ülkelerle geliştirmeye çalıştığı ilişkiler, NATO ve AB tarafından şüpheyle karşılanıyor. Benzer şekilde Çin’in Balkan ülkelerinin altyapı projelerinde görünür olmaya başlaması AB ve ABD’yi stratejik düşünmeye zorlayan bir başka konu.
Tüm bu endişelerden dolayı ABD, AB’nin zaman kaybetmeden Batı Balkan ülkelerini birliğe katması için baskı yapıyor. Fakat birlik içerisinde bu konuda henüz bir fikir birliğine varılmış değil. AB, yeni bir genişleme süreci kapsamında adı geçen altı ülkeyi 2025 yılına kadar üyeleri arasına katmayı planladığını açıklamasına rağmen, Fransa AB’nin genişlemesine birlik içinde reform olmadan müsaade etmeyeceğini defaten duyurdu. Hal böyle olunca bazı uzmanlar ve politikacılar AB’nin Batı Balkan ülkelerine karşı belirsiz tavırlarının, bu ülkeleri Ankara, Moskova ve Pekin ile yakın ilişkiler kurmaya ittiğini ifade ediyor.
AB’nin siyasi hesap yapan üyelerine göre, Avrupa’nın stratejik kapısı konumundaki Batı Balkanlar’ın Rusya, Türkiye ve Çin’e kaptırılması AB için büyük bir hayal kırıklığıdır. Ancak olayı ekonomik ve hukuki yönden değerlendiren aktörler ise yönetim, insan hakları, serbest rekabet ve hukuk devletine bağlılık konularında reformlar yapılmadan sadece siyasi hesaplarla bu ülkelerin üye kabul edilmesini AB için tam bir felaket olarak değerlendiriyorlar.
Ukrayna ve Suriye’deki doğrudan Rus müdahalelerinin Balkanlar’da Rusya’ya sağladığı sempati, Ruslar’ın bölgede nüfuz alanının genişlemesine olanak sağlıyor. Özellikle Sırbistan’da ABD ve NATO’ya duyulan güvensizlik ve bu ülke ile Rusya arasındaki kadim ilişki, Rusya’nın sırtını dayadığı en sağlam duvar olarak göze çarpıyor.
Türkiye’nin bölgede giderek artan nüfuzu ve yatırımları dikkat çeken bir diğer husus. Batılı birçok diplomat Türkiye’nin Sırbistan, Bosna-Hersek, Kuzey Makedonya, Arnavutluk ve Kosova’da 2000’li yılların başından bu yana etki alanını ciddi biçimde genişlettiği konusunda hemfikir. Bilhassa yakın zamanda faaliyete girmesi planlanan TANAP ve Türk Akım doğalgaz boru hattı projeleriyle Türkiye’nin Balkanlar’daki gücünü daha da arttıracağı belirtiliyor.
AB’nin tüm kararsızlığına rağmen Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un “Türkiye ya da Rusya’ya yönelen bir Balkanlar istemiyorum” sözleri, Avrupa Birliği’nin içine düştüğü çıkmazı işaret etmesi bakımından dikkat çekicidir.