Brexit sonrası sarsılan Avrupa’nın birliği bu yıl içerisinde kurucu üye ülkeler Hollanda Fransa ve Almanya’da yapılacak seçimlerle netlik kazanacak gibi görünüyor. Bugüne kadar kimsenin ağzına bile almak istediği o senaryo artık masada. Mart ayında Hollanda da yapılacak seçimlerden sonra nisan ve mayıs aylarında Cumhurbaşkanlığı ve haziran ayında milletvekili tercihlerinin yapılacağı Fransa seçimleri ve eylül ayında Almanya’da gerçekleşecek federal parlamento seçimleri AB geleceği için daha da büyük bir öneme sahip. Olası lider değişimleri birliğin geleceğini de belirleyecek.
AB son yıllarda önemli sınavlar veriyor. Avrupa bütünleşme sürecini bir sonraki aşamaya taşıyacak yeni projelerle milenyuma giren AB, Fransa ve Hollanda’da bu projelerin halk tarafından reddedilmesi ile geleceğine ilişkin önemli bir kriz yaşadı. Bu krizi Lizbon Antlaşması atlatan AB, bu kez de 2008 mali krizinin yansımaları ile karşı karşıya kaldı ve euro alanını devam ettirmek için yeni önlemler almak zorunda kaldı. Devam eden süreçte Ukrayna krizi, Suriye iç savaşı ve mülteci krizi birliğin yeni sınavları arasında. AB için üst üste gelen bu krizler ve Brexit ile ayrılacak olan birliğin aktör ülkelerinden İngiltere, AB’nin geleceğine dair endişelerin artmasına sebep olmuş durumda.
AB ülkelerinde AB karşıtı akımların güçlenmesi, popülist akımların yaygınlık kazanması da birliğin ideali açısından olumsuz koşullar ortaya çıkarıyor. Bu trendin en son halkası İngiltere’de düzenlenen referandumda halkın AB üyeliğinden çıkma yönündeki kararı. İngiltere gibi siyasi ve ekonomik açıdan AB içindeki lider ülkelerden biri olan ülkenin AB’den ayrılmasının, AB’nin geleceği açısından önemli etkileri olacağı aşikâr. AB’nin bu süreçten, nasıl etkileneceği de bu yıl yapılacak seçimlere göre şekillenecek. Türkiye gibi AB adayı bir ülke için bu süreç son derece önemli olup, Türkiye’nin AB ile ilişkisi açısından seçim sonuçlarına göre bir tahlil yapmak gerekecek. AB ile ilişkilerinde Türkiye başından beri tam üyelik hedefini benimsiyor. AB ile ilişkilerini 1996 itibariyle gümrük birliği ile tesis eden Türkiye, AB aday ülkesi olarak 2005 yılında üyelik müzakerelerine başlamıştı. Üyelik müzakerelerinde karşılaşılan engellemeler, serbest dolaşım, AB’de artan AB ve göç karşıtı aşırı sağ akımlar, küresel mali kriz sonrası AB ekonomisinde ve bütünleşme sürecinde yaşanan sorunlar Türkiye’nin AB üyelik hedefini geciktiren etkenler arasında.
Türkiye’de gerçekleştirilecek referandum AB ile müzakere masasındaki konumumuzu da etkileyecek. Gerek Avrupa da gerekse ülkemizdeki seçimler AB geleceği açısından hayati bir öneme sahip. Türkiye yeni sistem ile birlikte bölgesel bir kuvvet olarak Avrupa’nın geleceği konusunda da söz sahibi olacak bir konuma gelebilir. Ekonomisinde hızlı bir büyüme ivmesini yakalayan ve dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasına girmeyi başaran Türkiye AB için büyük katkıyı yapacak ülke konumuna gelmiş durumda. Nihayetinde üyelik AB ve üye devletlerin alacağı siyasi bir karara bağlı olacak. Türkiye’nin bu zamana kadar göstermiş olduğu çabası, uyguladığı politikalar, AB pazarında etkili olma çalışmaları, AB müktesebatına uyum süreci dâhil tüm çalışmaları Avrupa’nın bu yıl içerisinde yapacağı seçimlerde alacağı karar ile oluşacak yeni görünümü üyeliğin kabulü noktasında etkili olacaktır…