Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, “Atatürk sabah kalkıp banyo yapardı, çamaşırını değiştirirdi” şeklinde son derece kıymetli bilgilerin yer aldığı bir dizi kitap yayınlandı bugüne kadar. Kitap diyor isek siz, nesir ile nazım arasında, hece ile satır arasında, yalan ile hurafe tadında bir edebiyat mucizesi anlayın.
1881 adet özel baskılı, kapağında “Gazi M. Kemal” imzalı bir yapıtını, 2 bin 500 liraya satışa sunmuşlar. Adamcağızı sosyal medyada linç ediyorlar, Mustafa Kemal’in adını kullanarak para kazandığı iddiasıyla. Hurafeci din bezirganlarından bir farkı kalmadığını söylüyorlar.
Bence haksızlık ediyorlar.
Niye mi?
Ülkemizdeki askeri darbeleri gerçekleştiren kadrolar, işledikleri tüm suçları Atatürkçülük maskesiyle örtmeye çalıştılar. Menderes’i asanların, 12 Eylül zindanlarını kanla dolduranların, 28 Şubat’ta halka kan kusturanların tek bir argümanı vardı: “Ülke Atatürk’ün yolundan sapıyordu ve müdahale edilmesi gerekiyordu.”
Buradan şunu demek istiyorlardı: Bolluk ve zenginlik içindeki tam bağımsız Türkiye, basiretsiz siyasetçiler ve onları iktidara taşıyan cahil halk yığınları yüzünden fakirleşmiş, esaret altına girmiş, Batılı devletlerin oyuncağı haline gelmişti. Tek kurtuluş yolu, askeri bir müdahale ile ülkeyi hizaya getirmekti ve M. Kemal’in çağdaşlaşma yolunda ilerlemeli, ülke yeniden zenginleşmeliydi.
Önermenin yanlışlığı bir yana, “zenginlik ve bağımsızlık tespiti de” koca bir yalandan ibaretti. Fakat herhalde darbeciler kendi vicdanlarını ancak bu yalanlarla teskin edebiliyorlardı. Yoksa halkın bu yalanlara karnı toktu. Fakat dipçik zoruyla ikna olmuş gibi göründüler. Ta ki, 2003’e kadar.
28 Şubat darbesini yapıp, meşru hükümeti deviren ve halkın iradesini siyasi yasaklarla yok eden çete, ya da mahkemenin verdiği kararla “teröristler” kısa sürede ülkedeki bankalara kendilerini danışman olarak atadılar. 2001 krizinde bu bankalar 63 kuruştan 5,3 milyar dolar alıp ertesi gün 1.10 liradan satış yaptılar. Bir süre sonra ise bu vurgun yapan ve yönetimlerinde darbeci generallerin olduğu bankalar batırıldı. Bu generaller ve onlarla halkın malına çökme konusunda işbirliği yapan iş adamları, medya patronları, STK başkanları ve siyasetçiler ülkeyi el birliğiyle talan ettiler. Bankalar boşalırken, tüm yük halkın sırtına yüklenmişti.
“Atatürk adını kullanarak darbe”, sonra da vurgun yapan bu teröristlerin ülke ekonomisine zararının 70 milyar doları bulduğu tahmin ediliyor. Ülkede yatırımların durması, sermayenin Atatürkçü ve dinci diye tasnif edilip, Anadolu sermayesinin çökertilmesi; bankacılık ve finans sektörünün yarattığı güven bunalımı ve nihayet yatırımların durması ile Türkiye’nin bu dönemde uğradığı toplam zarar ise 230 milyar doları bulmuştu.
Yılmaz Özdil gibi bu son “arta kalanların” iki buçuk bin lira gibi bugüne kadar yaptıkları soygun ve istismarın yanında çerez bile denemeyecek noktaya düşmesi, artık bu “istismar ticaretinin” para etmediğinin en açık kanıtı.
Onun için Özdil’e kızmak yerine, bu acuze zihniyetin geldiği yeri görüp acımak daha iyi olur.