11 Haziran 2013. Gezi protestolarının yoğunluk kazandığı, Taksim’e protestocularla birlikte değişik illegal örgütlerin de kamp kurmaya başladığı gün. Gezi olayları artık mahiyet değiştiriyor, protesto boyutunu aşarak vandallığa doğru evriliyordu. Böyle bir günde Ankara’da çok önemli bir toplantı yapılmaktaydı. Toplantıya daha sonra dönmek üzere filmi biraz daha geriye saralım.
AK Parti iktidara geldiği günden itibaren sürekli olarak önünün kesilmesi ve normal olmayan yollardan gönderilmesi operasyonlarına maruz kaldı. Operasyonları koordine eden güç, kısaca Dünya Sistemi diyelim, içerideki taşeronları vasıtasıyla parti kapatma davası gibi eskiden kalma alışkanlıklarla işe başladı. AK Parti’nin ikinci seçimde halkın neredeyse yarısının oyunu alma başarısına toslayınca taktik değiştirdi. Artık üzerine gidilmesi gereken AK Parti değil Erdoğan’dı.
Sosyal mühendislerce bir modern tiran tasarlandı. İletişim cephesinde savaşanlar tiranlığa hırsız, kibirli, ayırımcı vs. sosları da ilave edip özellikle sosyal medyaya bol bol servis ettiler. Toplumun bir kesiminde arzu ettikleri algının oluşmasında başarılı olduklarını söylemek lazım. Yeterli nefret oluşunca operasyonlar ardı ardına gelmeye başladı. Hepimizin bildiği süreç. Başarılı olunamayınca bir diğerini devreye alma bugün itibariyle hâlâ devam ediyor…
Peki esas sebep neydi? Kestirmeden söyleyelim. Türkiye’nin millî politikalar güttüğünde, Dünya Sisteminin modern sömürgecilik üzerine bina edilmiş işleyişine çomak sokma kabiliyetine sahip tek ülke olması.
AK Parti iktidara geldikten itibaren, bugünün jargonuyla söylersek, önce devlet içindeki hendek ve barikatlar sayılabilecek vesayet odaklarını yok etme işine soyundu. Ardından demokratikleşme ve bir alt başlık olarak Kürt sorununa çözüm, bağımsız dış politika izlenmeye başlanması geldi. Paralelinde eğitim başta olmak üzere savunma sanayii, enerji, ulaşım, iletişim, orta gelir grubundan bir üst lige sıçramanın olmazsa olmazı orta ve yüksek teknolojili ürünlerde yerlileşme gibi alanlarda projeler oluşturuldu, uygulamaya sokuldu.
Yazının başında bahsettiğimiz toplantıya dönelim. 11 Haziran’da Ankara’da Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun 26. Toplantısı dönemin Başbakan’ı Erdoğan’ın başkanlığında icra edildi. Görüşülen ve karar bağlanan konular, ekonomimizin baş belalarından biri olan cari açığın en önemli sebebi sayılan enerji ithalatını düşürmek için uygulanacak projelerdi. Tamamen yurt içi imkânlarla hayata geçirilecek millî projeler.
Projelerin ortak amacı, 2023’e kadar yerli enerji kaynaklarını kullanarak yerli sanayinin ürettiği tesislerde ihtiyacımız olan enerjiyi elde ederek dışa bağımlılığı asgari seviyeye indirmekti.
MİLTES: Yerli Termik Santraller
MİLHES: Hidroelektrik Santralleri Teknolojilerinin Geliştirilmesi
MİLRES: Rüzgâr Enerji Santrali Teknolojilerini Geliştirme
MİLGES: Güneş Enerjisi Teknolojilerinin Ülkemize Kazandırılması
MİLKAS: Baca Gazı Arıtma Teknolojilerinde Yerli Tasarım
Kömür Gazlaştırma ve Sıvı Yakıt Üretimi
Enerji Verimliliğinin Arttırılması.
Gezi’ye, FETÖ’ye, PKK’ya, Erdoğan’a sövmeyi kendine bir numaralı iş edinmiş bir kısım medyaya, eski Türkiye özlemiyle yanıp tutuşan eski tüfek kalemşörlere aldırmadan TÜBİTAK, Sanayici, Üniversite işbirliği ile çalışmalar devam ediyor.
Ayrıntıya girmeden söyleyecek olursak, projelerin bir kısmında prototipler üretildi bile şimdiden.