Aşkar 66. Sayı şiirleri

Abone Ol

Sivas merkezli edebiyat dergilerimizden biri olan Aşkar üç ayda bir yayımlanıyor. Derginin nisan-mayıs-haziran sayısı önümde duruyor. Bu sayıda toplam yirmi şiir yer almış. Dergide şiirin yanı sıra hikâye ve makaleler de yer alıyor.

Aşkar güçlü şiirleriyle öne çıkıyor. Derginin bu sayısında yer alan şiirlerin neredeyse tamamı sağlam olunca burada yazma gereği duydum. Nihayetinde günümüz dergilerindeki şiirlerin ekseriyeti zayıf şiirlerden oluşuyor. Aşkar’ın bu sağlam şiir çizgisini görmezden gelmek mümkün değil.

İdris Ekinci ve Ümit Çiçekli’nin birlikte kaleme aldığı “Memento Mori Sed Memento Vivere” şiiriyle başlayalım. Şiirde İsmet Özel’in ilk dönem şiirlerini çağrıştıran güçlü bir ses dikkat çekiyor. “Beni ıslak bir yenilginin tam ortasına attılar / Yine de benden bir kastrato çıkmaz bilinsin / Rezler alınsın / Öpülsün yanaklar / Vedalar edilsin / Sorulsun koptuğunda gürültü / İnsanın bir dakikası kaç yıl sürer?” İmge ve bilinç akışı bağlamında örnek gösterilebilecek mısralardan biri olan bu bölüm depremin ruhlardaki tesirini betimleyen güçlü bir imge-metafor ile taçlanmış: “İnsanın bir dakikası kaç yıl sürer?” Yaşanan afetin ağırlığı bundan daha veciz nasıl anlatılır bilemiyorum.  Şair Ümit Çiçekli, depremin merkezinde yer alan Elbistan’da yaşıyor. Yaşanan afeti bir şairin gözünden okumak insanı sarsıyor. Çünkü imgelerin gücü okuru o şartları yaşamaya zorluyor. Sanatın başarısı da burada beliriyor. Şiir boyunca güçlü mısralar yapının bütünlüğünü sağlıyor. Şu mısralar da İdris Ekinci’den olsa gerek: “Herkesin ve her şeyin meşru sayıldığı sabahlardan beni al // Tutunduğum dal kırılmasın diye kendimi bırakabilirim // Yerini bulamamak yarayı büyütmektir, büyüsün // Majiskülle başlayıp zerre mahsül bırakmayan hayat // Senin yerine istersen hiç çekinmeden defalarca kaybederim”

Aşkar’da dikkat çeken şiirlerden biri de Osman Nuri Tolar’a ait. “Hidroponik Bahçede Mütedeyyin” isimli şiiri ironi ve çağrışım yüküyle insanı hem düşündürüyor hem de tebessüm ettiriyor. Zaten ironinin bir yönü de parodi değil midir? Hakan Şarkdemir sanırım haklı, günümüzde geçmişin parodisini yapan şiirden başkası tutmuyor. Tolar bu şiirinde modern teknik kavramlarla geleneksel kavramları yan yana kullanarak ironik/parodik bir görüntü sunuyor bize. Bunu yaparken de şiirin ahenginden, sesinden, bütünlüğünden taviz vermiyor: “Koru lütfen Tanrı’m bizi ve mail hesaplarımızı / Arzulanmayan pornografi / Ve pazarlama sağanağından / Oysa korkutmuyor hiçbirimizi / Binary sistem / Ve Öklid dışı geometriler / Taşkınlar, süvariler ve nesnelerin interneti” Şiirin sonundaki Tabiin’den büyük muhaddis Ebu Kılâbe’ye yapılan gönderme ise insanı kalbinden vuruyor: “Ölüyorken Dâriyyâ’da Ebu Kılâbe / Sahtiyânî’ye verin, demiş, kitaplarımı / Ölmüşse yakın”

Süreyya Altunkara’nın “Tahta Çerçeveli Ayna Önünde Dört Fotoğraf” isimli şiiri tahkiye yönüyle dikkat çekiyor. Metafor, telmih ve teşbihlerle ilerleyen şiirdeki hüznü son mısrada zirveden hissediyorsunuz: “Gövdem dediysem sade bir gömlekti. Mavi isterdim / Koca gönül yıkıldı bir bozlak çok görüldü / Koca gönül yıkılır ben kalırım kıyısında / Hayretle izlerdim dedemi. Elleriyle su arkını değiştirirdi / Elleriyle bütün canavarları dövebilirdi / Bütün çizgi filmlerden daha güzeldi dedem”

Ahmet Emerce’nin “Kaffesine Birden” isimli şiiri coşkusuyla öne çıkıyor. İmge ve bilinç akışının belirgin olduğu mısralarda ironi ile desteklenmiş imge ve istiareler şiirin yönünü belirliyor: “Merhaba, kapanan mikrofon devir apaçık imge / Kafiye, en güzel tuzakların en güzeli en halklısı / Sihir için hareketlenen ermiş aklı merhaba, gece ölüsü / Kaslı kolonlar karşısında susam kadar kalan düşünceler, adamları / Güzelim bezzaz şarkılarının dokunaklı telleri merhaba”

Ahmet Şen’in “Ashab-ı Kehf İçin Durum Güncellemesi” isimli şiiri tahkiye yönüyle dikkat çekse de şiirin kurulumundaki modern söyleyişiyle diyalojik yapısıyla güzel bir ahenk yakalıyor: “Bir tıkanıklık halinde bekledik şehrin menfezinde uzun sürdü yeryüzü / Araya yadırgı zamanlar girdi biliyorum bir kambur gibi taşıdık günleri / Üzerinde konuşmadan yürünülen bir yol kanırtıyor beni şimdi / Soru sormayacağını bilsem yola en çok Musa ile çıkardım / Çünkü bir kırılma anında dokunduk birbirimizin gurbetine”

Şiirlerin hepsini değerlendirmek için bu alan yeterli gelmeyecek. Lakin siz Aşkar’ın son sayısındaki şu şiirlere de bir göz atın derim: Geri Döneceğiz/Özgür Ballı, İyot/Aziz Mahmut Öncel/, Od Tutan Günlükleri/Murat Özel, Toprağın Denklemi/Çağrı Subaşı, Mitolojik Bir Arınma Terapisi/Sevde Yaşar Çimen, Bilene Bilene Körelenlere/Zeynep Özgür Can, Hiç Çoktan Çoktur/İbrahim Akbulut, İşlenmemiş Cinayetler/Seyhan Arslan, Dedemin Hatırlattığı Babamın Unuttuğu/Cumali Yakan, Bize Bir Türkü Söyle Danyar/Taha Tayyip Karaaslan…