Eskiden, Türkçe bilmeyen ve Türkçeye dili dönmeyen bir Kürt çobana İstiklâl Marşı’nın 10 kıtasını işkence marifetiyle ezberletmeyi vatana hizmet sanan geri zekâlı, vahşi, hayvan bir rejim vardı.
Güle oynaya köy yakan, Kürtlere b.k yediren subaylar vardı eskiden.
“Ne güzel günlerdi onlar” dediğini duyar gibi oluyorum PKK’lıların.
Öyle ya; Kürtlerin gasp edilen haklarını bir bir iade eden ve şiddet furyasını sona erdirmek için devlet gururunu filan elinin tersiyle itip PKK ile müzakere masasına oturan Yeni Türkiye’nin kurucularını, Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarını en büyük düşman olarak gördüklerine göre, en iyi dostları Kenan Evren’ler, JİTEM’ciler, TİT’çiler ve saire idi.
Onlarla kurdukları ‘diyalektiği’ özlüyorlar.
Yeni Türkiye’de, bir türlü kurtulamadıkları şiddet takıntılarını yenir yutulur hale getirememekten muzdaripler.
Millete b.k yediren komutanların yerine Binbaşı Arslan Kulaksız gibi adamların gelmesinden şikâyetçiler.
Merzifonlu Binbaşı Arslan Kulaksız, iki senedir Muş’un Malazgirt ilçesinde jandarma komutanı olarak görev yapıyordu.
Komutan değil de bir hayır kurumu yöneticisiydi sanki.
Mütemadiyen köy köy gezer, milletin eksiğini gediğini tesbit edip her türlü ihtiyaçlarının karşılanmasına ön ayak olurdu.
En büyük, en önemli, en acil ihtiyaç olarak neşeyi görmüş olmalı ki, yüzü hep gülüyordu, insanları daima neşelendirmeye çalışıyordu.
Gün geldi, görev süresi doldu.
Doğudan, o çileli topraklardan uzaklaşabilir, vazifesini rahat, emniyetli, meşakkatsiz bir ortamda sürdürmek için tayinini isteyebilirdi.
İstemedi.
Malazgirt’te kalmayı seçti.
Doğunun yaralarını sarmayı, doğunun insanlarına mutluluk dağıtmayı tercih etti.
Ve herhalde tam da bu sebeple; iyilerden olduğu için, sevgi ve sevinç telkin ettiği için, nefret imparatorluğunun temeline muhabbet suyu döktüğü için, hanımının ve kızının gözleri önünde PKK teröristleri tarafından hunharca katledildi.
Allah onun ecrini arttırsın ve onu katledenlerin bin türlü belâsını versin.
Ahirette Efendimize (sallallahu aleyhi vesellem) komşu olur inşaallah.
Şehidimizin saygıdeğer eşi, Sibel Kulaksız hanımefendi, cenaze merasiminde ne güzel konuştu:
“Benim Arslan’ım şehit oldu. Peygamber efendimizin yanına gitti. Ne güzel bir mertebeye ulaştı. Benim Arslan’ım, adı gibi. Peygamberimizin yanında şimdi. Rabbim herkese nasip etsin. Hiçbir düşmanımı güldürmeyeceğim, gülemeyecekler. O benim aslanım, bütün milletin, vatanın aslanı. Ezanlar susmayacak! Allah’ım, sen onu en güzel mekânına aldın. Peygamberimizin şefaatine, yanına aldın. Ruhu şad olsun şehidimin. Gözün arkada kalmasın şehidim, kanın yerde kalmaz. Bir Arslan gider bin Arslan gelir. Sen hep Arslan oldun. Devletine çalıştın aslanın da aslanı oldun. Yiğidim benim. Bir abin şehit oldu. Sen de şehitsin. Allah’ım günahlarımızı affetsin. Kocam asla ağlamamı istemezdi. Ona şehitlik yakışırdı. Şehidim şad olsun.”
Bunun adı asalettir.
Aşağılık katil sürülerinin bu muhteşem asaletle baş etmeleri ne mümkün?