O kapkaranlık 15 Temmuz gecesi milletçe ayakta kabus gördük ve yaşadık. Öyle şeyler oldu ki şu an bile inanmakta zorluk çekiyorum. Bazı şeyleri yaşım itibari ile hep tarih kitaplarında okumuştum, ama şimdi artık yaşamış bir insan olarak biliyorum ve şahidim ki bazı kapkara dış güçlerin yüzyıllardır devam eden bu ülke üzerindeki emelleri, hayalleri hiç bitmemiş ve bitmeyecek. Bu emellere ulaşmak için adeta şeytanı bile utandıracak en adi yöntemleri kullanabiliyorlar. Savaş dediğimiz kavram her zaman böyle meydanlarda olmuyor. Meydanlarda bizi durduramazlar zaten. Daha şeytani, daha alçakça yöntemler de var. Bunlardan aklıma gelenleri sizlerle paylaşayım:
Biyolojik savaş örneğin. Biyolojik savaşında pek çok çeşidi olabilir, ancak en önemlisi insanların çok tükettikleri ve vazgeçemedikleri gıdaların tohumlarının genleriyle oynamak. Yetiştirilmesi ve üretiminde kimyasallar kullanmak. Üreticiyi bunların faydasına inandırmak. Bunun sonucunda bir belki iki nesil sonra çeşitli hastalıklar (kanserler, diyabet, kalp ve böbrek hastalıkları, obezite vs.) kısırlık, bağımlılık alıp başını gidecek ve zaten günümüzde de öyle. Sayın Cumhurbaşkanımızın önceden beri dillendirdiği “en az 3 çocuk” meselesini alaya alanlar bilmelidir ki bu gelişi güzel söylenmiş bir söz değil. Üzerimizde asırlık planlar yapılıyor. Gittikçe yaşlanan bir milletin yerine gençler gelmedikçe bir toplum birkaç kuşak sonra silinip gidecektir. Nitekim günümüz Türkiye’sinde infertilite (kısırlık) o kadar yaygın bir problem ki tahmin edemezsiniz. Hekim olmam sebebiyle bu konulara aşinayım. 1900’lü yılların ortalarına kadar aile başına çocuk sayısı 5-6 iken şimdi 1-2 maalesef. Bunun tedavisi için bile dışa bağımlıyız. “Önce hasta et sonra tedavisi için ilaç sat” mantığı kısaca. Yediğimiz ekmekten içtiğimiz suya kadar bizi yönetmek istiyorlar.
Yine bu doğallığını kaybetmiş gıdalar sebebi ile hastalıklar o kadar arttı ki bunların tedavisi için gerekli hemen her şeyi dış ülkelerden sağlayıp bu ülkenin paralarını onların ceplerine aktarıyoruz.
Bir örnek de sigara. Yıllardır insanları bağımlı hale getirip sırtımızdan para kazandıkları yetmediği gibi sigaradan kurtulmak ve sigaraya bağlı hastalıkların tedavisi içinde pazar oluşturdular. Kar üstüne kar. Şimdi o ettikleri karlarla bu ülkenin insanlarına kurşunlar, bombalar yağdırıyorlar.
Sevgili dostlar! Artık uyanma ve uyanık kalma vakti geldi. Sadece meydanlarda değil günlük hayatımızda da ülkemizi koruyup bunun için ne gerekiyorsa yapmalıyız. Bizi dışarıya bağımlı olmaktan kurtaracak hamlelere destek vermeliyiz.
Yerli tohum ürünleri tercih etmeliyiz mesela.
Bu topraklarda yetişmiş olmasına önem vermeliyiz.
Fast-food’lardan uzak durmalıyız.
Mevsiminde ve taze olanı yemeliyiz.
Fazla değil, yeteri kadar tüketmeliyiz.
Marketlerde kalitesiz de olsa kendi üretimimiz olan ürünleri talep etmeliyiz. Çünkü talep arttıkça kalite de artacaktır. Kendi içimizde bunun için yarışmalıyız.
En önemlisi de çocuklarımızı bu bilgilerle eğitmeliyiz.
Unutmayalım biz neyi nasıl talep edersek üretim ona göre şekillenir.
Yürek dolusu sevgiler…