Aslında Ramazan gibi göklerde takdis ve tebrik edilmiş bir sözcüğü, insanlığın diplerinde üretilmiş “belhüm edal”e nazır bir süfli kelime ile yan yanaanmamak için yazıyı oto-sansürleyerek başladık. Olsun… Sahib-i mevcudat, bizi namus kıldığı şeylere saygısızlık etmekten muhafaza buyursun.
Bugüne kadar maruz kaldığımız ve bizim arsızlık olarak nitelediğimiz toplumsal fenomen; bugün başlayan bu mukaddes ayda, sokaklarda sökün eden Ramazan duyarsızlığının ayyuka çıkmış, arsızlaşmış ve azmanlaşmış tezahürleridir. Bu yılki Ramazan’ı daha temiz geçireceğimize dair de bir ümidimiz ne yazık ki yoktur.
Çok değil bundan on, on beş yıl evvel, bir memlekete Ramazan’ın geldiğini herkesten önce sokaklar haykırırdı. Hilali evvela sokaklar görürdü. Hangi sebeple olursa olsun oruç tutmayanlar, Ramazan’a ve oruçluya hürmet ederler veya en azından gibi davranırlardı. Lokantalar kapanır, nöbetçi kalanlar ise pencerelerini gazete kâğıdı ile kapatırlardı. Çocuklarına su içirecek analar, kuytu yerler ararlardı. İnsanlardan önce sokaklar imsak ederdi. Sözüm ona dindarlık artarken, dini hassasiyetlerin hissizleştiği bir Müslüman ülkeyi tahayyül bile edemezdik. Çünkü karyelerde kendi karyalarını önemseyen, yolculuğun ve menzilin hakkını vermeye çabalayan güzel insanlar yaşardı. Bilirlerdi ki sokakları güzelleştiren güzel insanlardır, sokaklar gibi insanlarda gelip geçicidir.
Oysa bugün bırakın metropolleri, Anadolu’nun küçük kentlerinde dahi Ramazan’ın geldiğini şehrin caddelerinde hissetmeniz mümkün değil artık. Bu değerli duyarlık her geçen gün biraz daha erozyona uğruyor. Gemuhluoğlu’nun dertlenerek ifade ettiği gibi “Halin sariliği mi marazın sariliği mi daha can yakıcı a dost!”
Oruç tutan kadar tutmayana da sonuna kadar saygılıyız elbet. Lakin ayların sultanı unvanını verdiğimiz ve methiyeler dizdiğimiz, bir lütuf ikramı olarak nüzul etmiş bu mukaddes aya hürmet talep etmek en tabii hakkımız. Bu ahlaki dekadansa, karşısındakini ve onun inancını yok sayma umarsızlığına dur demek için, bir karşı hamle yapmak zorundayız. Seyirci kalmamalıyız. Oruç tutmayanlar tarafından dün gösterilen bu inceliğin, bugün rahat bir kabalığa evrilmesinin nedenlerini bulmak ve mümkünse çözümler üretmek zorundayız.
Ramazan ayında sokakta fütursuzca yiyip içmek, hem bu aya karşı edepsizlik hem de oruçlu insanlara karşı bir tacizdir. Bu çözülmeye “hey arkadaş bi dakka” demek için haklı bir refleks geliştirelim. Sokaklarımızda oruca, oruçluya saygısızlık edenlere, biz de saygı duymama hakkımızı kullanalım. Caddelerimizde nezaketten yoksun bir şekilde yiyip içenlerden tebessümü esirgeyelim. Surat asma hakkımızı kullanalım. Oruca saygı duymayanların yanından geçerken yüzümüzü, çizgi film karakterlerine taş çıkartacak raddede amorf şekillere sokalım. Hatta homurdanalım. Anormalin normalleşmesine taş koyalım. Kastım oruca ve oruçluya saygıyı çok görenleri, terörize etmek değil, bir memnuiyet hiç değil ama kutsala yönelik bu duyarsızlık karşısında tebellür eden memnuniyete de razı değilim.
Kahir ekseriyetini Müslümanların oluşturduğu bir ülkede mübarek Ramazan folklorik bir âdete, sektik bir karnavala dönüşmesin, gayri aslına rücu etsin. Bu vahiy ayında el-Kitab yeniden kalplerimizi ışıtsın. Rabbimiz orucun sadece aç kalmaktan ibaret bir tapınış olmadığının ayırdına varmayı nasip etsin!
Göğün yağmurla toprağı döllediği gibi, mübarek “Şehr-i Ramazan”ın da iğdiş edilen bilinçlerimizi nötrlemesi temennisiyle…
Baki selam…