Burma ile Bangladeş arasında kalan bölge Arakan. 60 milyonluk Burma-Myanmar devletinde yaklaşık 5 milyon olan Müslüman nüfus, yıllardır sistematik bir soykırımla 1.5 milyona düşürülmüş.
Burma askeri cuntası döneminde zulüm gören ve zulümden kaçmak için hayatlarını tehlikeye atarak ölüm yolculuklarına çıkan Müslümanlar için Amerika’nın desteğiyle gelen sivil yönetim zamanında da değişen bir şey olmadı, katliamlar ve tecavüzler aynı hızda devam etti. Nüfusun büyük bir kısmının Budist olduğu Myanmar, üç yıl önce askeri yönetimden demokrasiye geçmişti ve demokratik adımlar attığı söylenilerek Batı tarafından takdir edilen sivil hükümetin Müslümanlara yaptığı zulümler görmezden gelinmekte.
Nerdeyse İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren Müslümanlığı kabul eden Arakanlı Müslümanlar yüzyıllarca Müslüman ve kendi topraklarının hakimleri olarak özgürce yaşamışlardı. 1780’te İngilizlerin Burma’yı işgal etmesiyle bütün İslam coğrafyasında olduğu gibi burada da Müslümanlar için işler zorlaştı. Batı devletleri, Osmanlı topraklarını işgal ettiklerinde oradaki Müslüman olmayan azınlıklara güç ve imtiyaz vererek Müslümanlarla hesaplaşıp yok etmeyi bu azınlıklar eliyle gerçekleştirmiştir sıklıkla. (Hemen yanı başımızda savaşın devam ettiği Suriye’de kahir ekseriyet Sünni olmasına rağmen iktidarın Nusayri olma sebebi ne sanıyorsunuz? ) İngilizler Budist unsurlara devleti teslim ederken Müslümanların katledilmesine de yol vermişti. En son 1942 yılında Budist caniler tarafından 100 bin Müslüman Arakanlı topluca katledilmişti.
Ülkelerinde yaşadıkları baskılar ki en tabii insani haklarından mahrum, evlenmeleri, çocuk yapmaları, devlet işinde çalışmaları, sağlık ve vatandaşlık haklarının olmamasının yanında Budist rahiplerin kışkırtarak öncülük yaptığı çeteler tarafından sürekli katledilmekten, tecavüzden, köle olarak satılmaktan, işkencelerden kaçmak için ölüm yolculuğuna çıkmak zorunda kalıyor insanlar. Bu kaçış ise yine ölümle yine felaketle sonuçlanıyor Arakanlı Müslümanlar için. Geçtiğimiz günlerde Malezya açıklarında bulunan gemilerdeki görüntüler içler acısıydı. Yüzlerce insan, balık istifi teknelere doldurulmuş açlıktan ve hastalıktan kırılır şekilde kendilerini kabul edecek bir ülke arıyorlardı. Şu an Myanmar’dan yola çıkmış ve başıboş denizlerde dolaşan binlerce insan taşıyan tekneler var. Ve Bangladeş, Malezya Taylan ve Endonezya, komşu ülkeler olarak bu duruma karşı -şu veya bu sebepten- genel itibariyle duyarsız kalmakta.
Aslında yaşanan zulümlerin Batı devletleri de farkında. İnsan Hakları İzleme Örgütü, 2013 yılında yayımladığı 153 sayfalık raporda, Myanmarlı yetkilileri, Arakan eyaletinde Rohingya Müslümanlarına karşı “etnik temizlik yapmak”la suçlamıştı. Amerika’daki bazı kuruluşlar, Myanmar’da Müslüman azınlığa karşı soykırım şartlarının oluşmuş olduğunu belirten raporlar yayımladı. Fakat arkasında Çin desteği olan Myanmar hükümetini kendi yanlarında tutabilmek için politika yapıyorlar. Neticede öldürülenler fok balıkları değil de Müslüman olduğu için kendi kamuoyundan tepki gelmiyor, vicdanlarının yörüngesini belirleyen de menfaatleri olunca kendi açılarından problem olmuyor bunca zulüm.
Dünyadaki mazlum Müslümanların zulme uğradıklarında yüzlerini ilk çevirdikleri yön Türkiye. Çünkü şimdinin dünyasında Batı baskısına rağmen hesap yapmadan kardeşlerinin derdiyle dertlenmeye çalışan bir millet var burada. “Küfrün kaynağını bilmeyen gerçek imanda değildir” diyen İslam büyüğünün sözünden mülhem zulmün kaynağını bilmeyen gerçekten zalime karşı duruyor değildir, diyorum. Zulüm, İslam’ı yok etmeyi vazife addeden emperyalist Batı devletlerinin politikalarıdır. Ve asıl mücadele edilmesi gereken de Batı’dır. Ülkemiz başta olmak üzere karşı durmamız gereken asıl mihrak; Batı ve Batı’nın dayattığı yaşam tarzı ve politikalarıdır. Zulmün önüne ancak bu şeklide geçebiliriz. Müslümanın Müslümandan başka dostu yoktur. Yüzyıllardır yaşananlar da bunu her seferinde doğrulamaktadır. Dünyanın neresinde olursa olsun öncelik kardeşlerimiz olmak üzere bütün mazlumların derdini dert edinip bu konuda yapabileceğimiz ne varsa yapmak, insanların vicdanını harekete geçirmek boynumuzun borcudur.