Bu hafta vizyona giren “Annemin Yarası” filmi ihtişamlı kadrosu ve acıklı hikâyesiyle merak uyandıran bir yapım. Başrollerini Ozan Güven, Belçim Bilgin, Meryem Uzerli, Okan Yalabık ve Bora Akkaş’ın paylaştığı film oldukça ses getireceğe benziyor. Yönetmenliğini Ozan Açıktan’ın yaptığı film kalburüstü bir yapım olarak vizyonda yerini aldı.
Filmin hikâyesi Bosna Savaşı gibi yakın dönemin en acıklı konularından biri etrafında şekilleniyor. Savaş sonrasında 18 yaşını doldurduğu için yetimhaneden ayrılan Salih’in, ailesini aramak için çıktığı yolda başından geçen trajik olayların konu alındığı film, alt metninde savaşan erkekler, acı çeken, ölen kadınlar ve oedipal bir yapıyı izleyicisine sunuyor.
Bosna Savaşı gibi önemli bir konunun elbette pek çok yansıması ve bu yönlerinin her birinin sinematografik bir değeri vardır. Fakat bu filmin, çok beğendiğimiz şeylerinin yanında, ana omurgasında büyük bir sorun var. Bosna Savaşı bir İslam davasıdır. Müslüman bir toplumun var olma mücadelesidir. Hem de tüm dünyanın köstek olmasına rağmen yapılmış bir savaştır. Oysa filmde çizilen Müslüman karakterler bunu yansıtmaktan çok uzakta. Hatta birbiri arasında hiçbir fark göremeyeceğiniz halde. Oysa mazlum bir halkla zalim bir anlayış arasındaki farkı ortaya koymak hümanizmi zedelemez. Ucuz barışçıl söylemler, insanları ırklarına ya da dinlerine göre kategorize etmemek meselesi, Bosna Savaşı ve bu dram için çok kolaycı bir yöntem. Oysa filme tam da bu noktadan bakabilecek bir hikâye varken basit görülebilecek yaklaşımlar filmin omurgasını bambaşka bir yere kaydırmış. Filmin neredeyse tüm güzel özelliklerini baltalayan temel mesele de kötü adamla izleyici arasında kurulmaya çalışılan bağ. Borislav’ın itici olarak başlayan, daha sonra tatlı ama serseri olarak çizilen portresi filmin sonunda izleyiciyi karmaşık duygular içinde bırakıyor. Filmin son sahnesi olmasa neredeyse bir tecavüzcü güzellemesi yapılıyor demekten kendimi alıkoyamayacaktım. Mesele Bosna Savaşı ise her karesine dikkat edeceğiniz bir film yapmak, ölen yüz bin, yerinden yurdundan olan iki milyon insana karşı sorumluluğunuz demektir.
Filmin teknik anlamda kritiğine gelince…
Filmde neredeyse tüm oyunculuklar kusursuz. Benim bir türlü oyunculuğuna ısınamadığım Belçim Bilgin ilk defa bu filmde başarılı bir performans sergilemiş. Özellikle filmin finalinde sergilediği performans göz kamaştırıcı.
Fakat genç oyuncu Bora Akkaş için özel bir paragraf açmak gerek. Zira bu yıl Türk sinemasında gördüğüm en iyi performanstı. Özellikle televizyon dizilerinden üzerine yapışan “atarlı ergen” tiplemesinden sonra neler yapabileceği oldukça merak konusuydu. Sergilediği oyunculukla büyük bir alkışı hak ediyor.
Filmin özellikle görsel yönetimi Balkanların muhteşem manzarasıyla birleşince masalsı bir yapı çıkmış ortaya. Özellikle Borislav ve Marjia’nın çiftlikleri ve yaşadıkları ev, sürdükleri yaşam, neredeyse tüm sinema izleyicisinin iç çekeceği türden.
Müzikleri ise, Balkan ezgilerinin gayet yerinde kullanılmasına rağmen, neredeyse filmin her karesinde kullanılması nedeniyle açıkçası filmin dramatik yapısını bozuyor. Hikâyenin ya da kadrajın anlatamadığı meseleyi müzikle desteklemek gibi bir zorundalık hissetmiş yönetmen.
Filmin hikâyesi ve dramatik yapısı demişken, hikâyesini Bosna Savaşı ve sonrasında yaşananlar üzerinden kurgulayan bir film mutlaka bir acıya temas edecektir. Filmde görsel olarak bir ajitasyon ön plana çıkmasa da, psikolojik ajitasyon özellikle filmin başında ve sonunda oldukça fazla. Birkaç yerde müstehcen yaklaşımlar da filme dâhil olunca filmin on üç yaş altı için uygun olmadığını, üzeri yaşlar için ise aileyle birlikte izlenebileceğini belirtmek gerekir.
Sonuç olarak “Annemin Yarası” oldukça ilgi görecek, özellikle kadın izleyicilerin dikkatini fazlaca çekecek bir yapım olacağa benziyor.
Filmin çok kötü tasarlanmış afişlerine aldırıp filmi yanlış değerlendirmeyin. Tıpkı bu filme bakarak Bosna Savaşı’nın ve orada yaşanan acıların değerlendirilemeyeceği gibi.