Ankara Ajandası 25-01-2016

Abone Ol

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun geçtiğimiz hafta başında gerçekleştirdiği İngiltere ziyaretiyle start alan baş döndürücü dış ilişkiler trafiği Davos Dünya Ekonomik Forumu toplantıları çerçevesinde ilgili hükümet üyelerinin de katılımıyla devam etti. Son olarak Berlin’de Almanya Şansölyesi Merkel’le görüşen Davutoğlu tüm bu yoğun temasların ardından yurda döndü ve ayağının tozuyla ülkemizde bir dizi resmi görüşmeler yapmak üzere bulunan ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’i Dolmabahçe Sarayında kabul etti. Davutoğlu’nun ardından en son Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Mabeyn Köşkünde huzura kabul edilen Bidon’ın bu görüşmesi yaklaşık 2,5 saat kadar sürdü.  Gerek Başbakan Davutoğlu’nun Avrupa temasları, gerekse ABD Başkan Yardımcısının Türkiye ziyareti esnasında görüşülen konuların ilk sıralarında, PKK ve Işid terörüne karşı yürütülen mücadele, Suriye sorunu, göçmen meselesi ve Cenevre toplantılarına katılacak muhalifler ve Rusya’nın Suriye’deki sivillere hedeflere karşı fütursuz saldırıları gibi başlıklar yer aldı. Ancak Bidon’ın bu Türkiye ziyareti esnasında görüşme yaptığı gazetecilerin tek taraflı oluşu ve özellikle belirli kesimlerin temsilcileriyle buluşması ciddi anlamda tepkiye neden oldu ve hükümet kanadınca da açıkça eleştirildi. Ancak anlaşılan Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmesinde çok sağlam argümanlarla üzerine gitmiş olsa gerek ki, Bidon giderayak yaptığı açıklamalarla bu olumsuzluğu gidermeye çalışır bir görüntü vermeye çalıştı. Kanaatimce ABD yetkililerin bu tip açıklamalarına çok prim verilmemesi gerekiyor, en nihayetinde bu manevralar gaz almaya yönelik bir işlev görüyor ve ABD kendi programı neyse onu uygulamaya devam ediyor. Hatta öyle ki,  bölgedeki gelişmelerin Türkiye’nin çıkar ve hedeflerine uygun seyretmesi halinde ”dost ve müttefik” ABD bu durumu engelleyebilmek için ”kadim düşmanları” Rusya, İran ve hatta Esed’i cesaretlendirip yol vermekten kaçınmıyor. Türkiye tezlerinin ve bölge barışı adına öngördüğü makul yaklaşımların onların ajandasındaki önemi, en nihayetinde kendi çıkarlarıyla ne denli örtüştüğüyle ilgili. Türkiye, biçtikleri rolün dışında inisiyatif almaya kalktığında ise önünü kesip altını oyabilmek için de her türlü girişim ve ittifak içersine girebiliyorlar.  Ciddi reaksiyonlar gelişmesi durumunda ise hoş ama boş sözlerle durumu yumuşatmaya çalışıyorlar. Ancak yukarıda da belirttiğim gibi gerçek ajandalarında ne varsa bu programı uygulamaya istisnasız devam ediyorlar. Mesela, şayet PYD-PKK ABD hedefleri açısından kullanışlıysa, Türkiye’nin itirazları olsa olsa bu gruplara desteklerini biraz daha el altından yapmalarını sağlar. Bunun dışında Türkiye’nin haklılığının ya da tezlerinin doğruluğunun onların dünyasında hiç bir anlamı olmaz. ABD’nin ilişkilerinde ilkesellik ve ahlak gözetmesini beklemek apaçık bir safdilliktir.

Geçen hafta dış ilişkiler ve diplomatik ağırlıklı yaşanan tüm bu gelişmelerin ardından hükümet ve meclis bugün itibariyle 2016 Bütçe görüşmelerine kilitlenmiş olacak. Bilindiği gibi normalde Aralık ayında görüşülüp karar bağlanması gereken 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin bütçesi, muhalefet partilerinin uzlaşmaz tutumu nedeniyle 18 Aralık 2015 tarihinde 1 Ocak – 1 Mart 2016 tarihleri arasında 3 aylık dönemi kapsayacak şekilde Geçici Bütçe şeklinde kabul edilmişti. Bu durum hükümetin gerçekleştirmeye söz verdiği bazı ekonomik iyileştirme ve reformların 3 aylık gecikmesine yol açacak bir durum olarak değerlendirilmişti. Her ne kadar hükümet bu olumsuzluğu çeşitli kanun hükmündeki kararnameler ve yasal düzenleme gerektirmeyen bakanlık inisiyatiflerinin kullanılmasıyla büyük ölçüde çözmüş ise de, muhalefetin bu duruma neden olması vatandaş nezninde son derece yadırgatıcı bulunmuştu.

  Bugün TBMM, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay, Kamu Denetçiliği Kurumu  kesin hesap ve bütçelerinin görüşülmeye başlanmasıyla açılacak oturumlar 3 hafta sürecek ve 13 Şubat 2016 tarihinde sona erecek.

 Bu görüşmeleri teknik anlamı dışında önemli kılan ise Meclis Tv tarafından canlı olarak yayınlanacak oluşu. Muhalefet partileri milletvekillerinin hükümete saldırmak ve seçmenlerine mesaj vermek üzere adeta bütçe dışında her şeyi konuştukları ve bir şov yerine çevirdikleri TBMM’nin bu kez nasıl görüntülere sahne olacağı, kimlerin kimlere ne şekilde hakaret edip saldıracağı, karşılığında neler söyleneceği, kimlerin işi yumruklaşmaya ve toplu kavgalara vardıracağı, başbakan ve diğer bakanlar konuşurken sözlerinin kaç kez kesileceği şimdiden merak konusu. Özellikle CHP kanadının Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret etmeyi temel siyasi varlık nedenleri haline getirmiş olması ve HDP’nin her fırsatta PKK terörünü övücü açıklamalarda bulunup işi devlet düşmanlığına vardırması sürecinde gerçekleşecek bu görüşmelerin son derece renkli ve bir o denli de sinir bozucu geçeceği konusunda kamuoyunun hiç bir kuşkusu yok.

  Önümüzdeki hafta sonu ise Cumhurbaşkanı Erdoğan Şili, Peru ve Ekvator’u kapsayan uzun bir Güney Amerika seyahatine çıkıyor. Bilindiği gibi bu kıta ülkeleriyle ilişkilerimiz özellikle Erdoğan hükümetleri döneminde tarihinin en üst seviyelerine erişti. Cumhurbaşkanın bu temaslarında kendisine bakanlar, çok sayıda iş adamı ve basın mensubunun eşlik etmesi bekleniyor.

Bu hafta ve önümüzdeki bir kaç hafta daha Ankara’nın sıcak ajandası bu soğuk kış günlerinde ortamı biraz ısıtacak gibi görünüyor…

Ankara’dan şimdilik bu kadar…