Anayasanın Dili: Yeni bir varoluş imkânı

Abone Ol

                                      “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır.”

Ludwig Wittgenstein

Türk Dil Kurumu, anayasayı yasama, yürütme, yargılama güçlerinin nasıl kullanılacağını gösteren, yurttaşların kamu haklarını bildiren temel yasa olarak tanımlar.

Anayasanın maddi tarifleri yanında hukuk felsefesi açısından tarifi ise hiç kuşkusuz toplumsal sözleşme oluşudur. Bir sözleşme olarak tarafları toplum dediğimiz bütünlüğü oluşturan tüm unsurlardır. Bu unsurların bir arada yaşama iradesini kendiliğinden yansıtmayan bir anayasa toplumsal sözleşme de olamayacaktır. Şekli tarif olarak da bilinen diğer bir tanımlama da ise hukuk hiyerarşisinde en üstte yer alan ve değiştirilmesi kanunlardan daha zor yöntemler ve sayısal çoğunluk gerektiren hukuk kuralları şeklindedir. Biz hukukçular için de anayasaların hiyerarşik olarak en üstte olması ayrı bir önem arz eder. Çünkü alt metinler; kanunlar, kanun hükmünde kararnameler ve yönetmelikler anayasaya aykırı olamazlar.

Yeni sivil bir anayasanın gerekliliği konusunda artık herkes hemfikir. Zaten 1982 Anayasası içeriği, felsefesi ve yapılış şekli bakımından pek de olumlu olmayan, kişisel ve toplumsal ilerlemenin, demokratikleşmenin, özgürleşmenin, barışın önünü kapayan bir söyleme sahiptir. Bu anayasanın artık bu topluma dar geldiği beklentileri karşılamadığı açıkça anlaşılmıştır.

Toplumun her kesiminin katılımı ve talepleriyle yapılacak bir anayasa heyecanı yaşanırken ‘yeni anayasanın dili’ konusunun da anayasanın ruhu ve içeriği kadar elzem olduğunu unutmamak gerekir. Anayasayı okuyan herkesin aynı şeyi anladığı, özellikle uygulayıcıların, farklı yorumlarına imkân vermeyecek nitelikte olmalıdır.

Uygulayıcıları değişse de kuralın değişmediği, yoruma açık olmayan bir dil kullanılmalıdır. Bu da anayasanın açık ve net olmasıyla, yaşayan, herkesin anlayabileceği bir Türkçeyle kaleme alınmasıyla mümkündür. Bu şekilde 367 gibi bir hukuk garabeti yaşanmasının önüne geçilebilir ve kurumlar arasında yetki gasbı ve çatışmasına yol açılmaz.

Anayasanın dili hukuk tekniğine sistematiğine ve hukuk literatürüne de uygun olmalıdır. Konular bir bütünlük içinde ele alınmalı, muğlâk ifadelerden kaçınarak kavram birliği sağlanmalıdır. Tekrarlardan kaçınılmalı; gereksiz kelimeler kullanılmamalıdır. 1982 Anayasası’nın haşviyatla dolu dili izahtan vâreste olmakla birlikte toplam bin 462 adet ‘ve’ bağlacından bin tanesinin gereksiz olduğunun tespit edildiğini belirtmekle yetinelim.

Herkesin zihnindeki karşılığı aynı olan kelime ve kavramların kullanıldığı, resmi söylemden uzak, ortak anlam dairesine ulaşabildiğimiz ölçüde anayasanın ömrü de uzun olacaktır.( Gerçi en kötü kanun bile iyi niyetli uygulayıcılar elinde çok iyi neticeler verebilir.) Böylece değişen zaman ve yorumlamalar kanun ve kanunlarda yapılacak değişiklikler ile yapılabilecek, anayasa maddelerinin değiştirilmesi ve maddelere yamalar yapılması gerekmeyecektir.

Bunun sağlanabilmesi ise anayasa metninin editörlük çalışmalarında tecrübeli hukukçuların görüş ve tavsiyelerinin yanı sıra mutlaka dil uzmanları ve edebiyatçıların da fikir ve tenkitlerinin dikkate alınması ve bir ekip olarak çalışılmasıyla mümkündür.

Devam edecek…