1 Kasım’da yenilenecek olan seçimlere 6 gün kaldı.
Rekabete girecek 4 parti var.. Umarız ki, birbiriyle ancak zoraki bir araya geleceklerine göre, tek bir partiye iktidar verile.. Ve ülke daha bir derinleşen bir buhranla karşılaşmaya..
Bu partilerden birincisi, siyasî ömrü açısından en yaşlı ve köklü olanı, Osmanlı sonrası dönemde, Osmanlı’nın enkazı üzerinde, Lousanne (Lozan)’da kurulan uluslararası dengeye göre kurulan yeni rejimin anaç partisi, CHP..
İttihad- Terakkî’nin, B ya da C kadrolarınca sürdürülen uzantısı..
A veya B takımları ile daha sonrakiler arasındaki seviye farkı rekabeti de ayrı bir konu..
A takımından olanlar, C takımından olanlarca tasfiye edildi, çeşitli şekillerde.. Çünkü, eski üstler ve komutanlara söz geçiremez, liderliğini kabul ettiremezdi, yeniler..
Enver Paşa bile, ancak, kendileri için tehlike teşkil etmeye başlayınca, Sarıkamış Faciası’nın sorumlusu olarak deşifre edildi, açığa vuruldu, o faciadan 7 yıl kadar sonra 1922’lerde.. Yoksa o zamana kadar o faciadan haberi yoktu, kamuoyunun..
Pek çok partiler de ondan zuhûr ettiği için anaç parti durumunda, CHP..
*
Adnan Menderes’in Demokrat Parti’si, CHP’den ayrılmıştı, ama onun temel ilkelerinden değil ayrılmaksızın…
Adalet Partisi de Demokrat Parti’nin devamıydı ve yine kemalist-laik rejimin aynı temel ilkelerine bağlı ve amma ufak-tefek törpülemelerle halkın hoşnutsuzluğunu gidermeye çalışmıştı..
12 Eylûl 1980 Askerî Darbesi’nden sonra kurulan Doğruyol Partisi de AP’nin devamıydı; tabiatiyle aynı temel ilkelere dayalı olarak..
Keza, CHP’den, onun bir egemen sınıflar partisi olduğunu iddia ederek ayrılan Bülend Ecevit eliyle kurulan Demokratik Sol Parti (DSP) de temelde CHP’nin asıl ilkelerine bağlıydı.
Merhûm Turgut Özal’ın ANAP’ı, rejimin anaç partinin kümesindeki bütün partilerden oluşmak iddiasında oluşsa da Demokrat Parti ve Adalet Partisi’nin uzantısı, ama ilkeler açısından yine anaç partinin ideolojik şemsiyesi altından çıkmayı göze alamıyan bir parti..
Kezâ, direkt olarak CHP’den ayrıldığı söylenemiyecek olsa bile, MHP’nin de kemalist-laik prensiplere sımsıkı bağlı olduğu, tartışmaya gerek bırakmıyacak kadar açıktır. (Alpaslan Türkeş ölümünden 6-7 ay kadar önce katıldığı bir tv. proğramında, ‘Biz de biliyoruz, bir imparatorluktan geriye her etnik unsurdan kitleler kalacağını.. Ama, biz ne dedik.. Birlik olsun diye, herkes kendisine türk desin dedik.. Türk desek, kıyamet mi kopar?’
Halbuki, o zaman bir başka kavimden olanlar da, ‘kürddiyelim, veya arab diyelim deseler kıyamet mi kopar?’ gibi bir söz söyleselerdi, buna en başta Türkeş karşı çıkardı..
Türkeş o yine o günlerde, ‘Bizim İslam’ın yücelmesi gibi bir hedefimiz de yoktur!’ demekten de geri durmuyordu.. Ama, onun aynı zamanda bir bozkurt heykeli yapan gençleri azarlayıp, ‘Siz putperest misiniz, nedir bu?’ diye karşı çıktığını hatırlatalım..
Ne var ki, aynı aynı Türkeş’in parmaklarıyla ‘kurt başı’ işaretini MHP’nin sembolü yaptığını da unutmayalım.. Herhalde, o işaretin budist rahiblerin bir selamlama işareti olduğundan da haberi yoktu..
Bu vesileyle rahmetli Necîb Fâzıl’ın, 1977 seçimleri öncesinde, merhûm Erbakan’a kızarak MHP’ye yönelmesine ve MHP’nin yayın organı olan (ve de Taha Akyol’un Genel Yayın Md.lüğünü yaptığı) Hergün gazetesinde yazmaya başlamıştı. Birgün, Bazeyid Meydanı’nın Kumkapı’ya doğru uzanan sokağı içinde, Soğanağa Mahallesi’ne doğru olan sokak başında MHP bir miting yapacaktı.. Necîb Fâzıl’ın da geleceği açıklanmıştı..
Necîb Fâzıl gelirken, MHP’liler, ‘Bozkurt üstad.. Bozkurt üstad!…’ diye tempo tutmuşlardı. Merhûm Necîb Fâzıl gelmiş ve kendisine tempo tutanları biraz süzdükten sonra müthiş esprili bir cümle ile balonu patlatıvermişti:
-Henüz ulumadım!…’
*
Bugün sahnede olan mevcud 4 partiden geride kalan iki parti, AK Parti ile HDP..
Ama, bunlardan HDP, türk etnisitesinin üstünlüğü iddiasına dayanan türkçü resmî ideolojiye tepki olarak, yine kemalist-laik temeller üzerinde, ama, kürd etnisitesinin üstünlüğü ve artık terk etmiş gözükse de, bir kürd devleti kurulması idealine dayalı, fikren ayrılıkçı ve laiklik konusunda da, kemalist-laik rejimin 1930’lardaki ideolojik katılığı çizgisinde bir parti..
Yani, türkçülüğü esas alan partinin tam karşı kutbu..
Ve 7 Haziran seçimlerinde o kadar beklenmezken, yüzde 13‘ü bulunca.. Bu politik gücü hemen suratli bir sosyal değişimin temeli yapmak istedi onun perde gerisindeki güdüm merkezi olan Kandil Dağı ve ülkenin siyasî hayatını dilediği gibi manipule etmek için kullanabileceği umuduna kapıldı. Ve Tayyib Erdoğan, laik-kemalist türkçü rejimin 90 yıllık dayatmalarını kıran bir lider olmasına rağmen, Kandil ve HDP onu bile ‘kürd düşmanı’ diye niteleyerek ve şehirlerde öz-yönetim adı kanunlarda var olmayan uygulamalara ve halka silahlanma çağrısı yaparak ve ’hendekler kazın, siperler açın, evlerin altında tüneller kazın.. ‘ diyerek içsavaş provalarına kalkışarak terörü tırmandırmaktan meded umdu.. Ortalığı kan gölüne çevirmeye başladılar..
Dahası, bütün bunlar olmuyormuş gibi, HDP eşbaşkanlarından birisi dişi örümcek misali savaş çığırtkanlığı yaparken, diğeri, barış türküleri tutturmayı sürdürdü.
*
4’ncü parti olan AK Parti ise, 100 yıl öncesindek İslamcı idealleri taşıyan kesimlerin siyaset sahnesine çıktığı Millî Selamet, Refah gibi partilerin tecrübelerinden faydalanarak ve günün şartlarına uygun ve de zamanlamayı dikkatlice kullanmaya çalışan, ülkeyi 2003’den bu yana başarıyla yönetmiş bir hareket ve mevcud rejimin anaç partisi CHP’yle temel ilkeleriyle ayrı ve hattâ zıd ve onun köklerinden gelmeyen, amma onlara kanunî mecburiyet yüzünden bağlılık yemini etmenin hıncını taşıyan kimselerden oluşan; rideolojinin dayatma ilkelerini kanunî zuhûr yoluyla kırmaya çalışan ve ülkenin tamamını kucaklamayı hedef alan bir hareket..
Onun yanlışları yok mu? Onda da var elbette, ve yok denilirse kendimizi kandırmış oluruz.. Ama, halkını bu parti sâyesinde elde ettiği kazanımlar, 10 yıl öncelerde hayal bile edilemiyecek çaptadır.
1 Kasım’da bu partiler arsında halkımız bir tercih yapacaktır..
*