Ne Avrupa ne de Amerika…
Neredeyse dünyanın bütün kaynaklarını sömüren iki kıta Suriyeli mültecileri kabul etmedi. 21. Yüzyıl’ın en önemli entelektüellerinden Noam Chomsky’nin deyimiyle butablo“Refah içindeki batı toplumlarının kültürel ve ahlaki bakımdan çöküş içinde oluşunun bir göstergesi.” Batı, yüz küsür yıldır sömürdüğü coğrafyanın insanlarına bu sömürünün zekatını bile vermekten kaçınıyor. Refahını paylaşmıyor. Vicdanlı Avrupalıların deyimiyle ‘hayvan muamelesi’ yapılan mültecilere sınırlar açılmıyor. YaRusya? 1945’lerden beri Suriye’de bulunan Rusya kaç mülteciyi topraklarında ağırladı? Bir ‘süper güç’ olan Rusya’nın mülteciler konusundaki tavrı batınınkinden farklı değil. Bu durumu kimsenin sorgulamaması da ilginç değil mi? Batı mültecileri neden kabul etmediğini açıkça söyledi. Sebebi hijyen. Müslüman mültecilerin sokaklarını ve genlerini kirletmelerini istemiyorlarmış. Oysa batı, Amerika ve Rusya genetik temizlik konusunda pek deneyimli. Önce mültecilerin dillerini yok ederek başlasınlar işe… Dünyaca ünlü dilbilimi profesörü Noam Chomsky, Batı ve Rus emperyalizminin temizlik marifetlerini Isparta’da, Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) tarafından düzenlenen 1.Üniversiteler arası İngiliz Dili, Edebiyatı ve Dilbilimi Kongresi’nde anlatmıştı. Yakında İngilizce ve Türkçe dillerinde bastırılacak bildiriler kitabında Chomsky, Rusların ve Batılıların temizlik işlerini şöyle anlatıyor: “İngiltere, ilk emperyalist güçlerden biridir ve bütün dünyada genişlemeyi sürdürdü. İngiliz emperyalizmi çeşitlenerek devam etti. Hindistan’da, İngilizler hüküm sürdü ama Hint toplumu yer değiştirmedi ve dilini de tamamen unutmadı. ABD’de, Kanada’da ve Avustralya’da yerel halkların nüfusları yok edilme seviyesine gelmiştir. Bunlara yerleşen koloni toplumlar diyoruz. Bu, normal emperyalizmden farklı bir şeydir. Bu toplumlar yerel toplumun yerini aldı. Bunun örnekleri ABD, Avustralya, Kanada ve kısmen de Yeni Zelanda’da görüldü. Orta Asya daha farklı bir vakadır. Rus emperyalizmi de Orta Asya ülkelerine Rus yerleşimciler gönderdi ama yerli nüfusu tamamen yok edemedi. Yani, Rus emperyalizmi altındaki ülkeler anadillerini hala konuşuyorlar ve yerel toplumlar hala hayattadır. Örneğin İspanya’yı ele alalım. Franko diktatörlüğü biter bitmez İspanya’yı ziyaret ettim. Barcelona’ya gittim ve sadece İspanyolca duydum. Hiç Katalanca duymadım. Diktatör Franko, Katalan dilini sokaklarda, radyo ve televizyonlarda yasaklamıştı. Birkaç yıl sonra tekrar gittiğimde duyduğum İspanyolca değil Katalanca’ydı. Diktatörlük altında, insanlar kültür ve dillerini muhafaza etmeye devam etmişlerdi. İrlanda’da hükümet Galce dilini geri getirmek için çaba gösteriyor. İnsanlar bu dili konuşmuyor, resmi yazışmada kullanıyor. İngilizce konuşuyorlar. İtalya’da insanlar büyük anneleriyle konuşamıyor çünkü onlar tamamen farklı bir dil kullanıyorlar. Buna İtalyan diyalekti deniyor ama bu artık diyalekt olmaktan çıktı. Bu, konuşulan İtalyanca’dan tamamen farklı bir dil. Bu durum Almanca’da da oluyor. Fransa da bunu yaşadı. Ulus devletler Avrupa sistemine empoze edildi ve dünyaya da yayıldı. Boston’da yaşıyorum ve İngiliz kolonileri geldiğinde konuşulan temel dillerden biri Amerikan dili Wampanoag idi, bunu son konuşan kişi 100 yıl önce öldü.” Noam Chomsky’ye her zaman kulak vermeli. Onun tespitleri herkes için zihin açıcı ve yol gösterici. Öyle olmasa İncil, Marx ve Shakespeare’den sonra dünyanın en çok alıntı yapılan düşünürlerinden biri olabilir miydi?