Amasya elması değil Kızılelma-Kızılelma!

Abone Ol

Çok eğlenceli bir milletiz, çok!..

Bunu şirinlik olsun diye söylemiyorum; ya neden?

Büyük ve Küçük Şeytan burnumuzun dibinde, Suriye’nin kuzeyinde bilek güreşine girişti. Moskova-Washington arasındaki sert rüzgârlar nedeniyle cereyanda kalan Türkiye tam hastalanmak üzere iken antibiyotik niyetine “Fırat Kalkanı” imdada yetişti.

Bilek güreşi bitmedi.

Büyük Şeytan, aynı coğrafyada PKK/PYD/YPG/KCK/DEAŞ ittifakıyla bir terör koridoru kurmak için tırlar dolusu silahı güney sınırlarımıza yığdı. Amacı hepimizin bildiği gibi seküler bir Kürt bölgesi oluşturmaktı. Kuzey Irak petrollerini bu gayr-i meşru yapı üzerinden Akdeniz’e akıtıp, oradan da gemilerle dünya pazarına çıkarmaktı. Gayr-ı meşru diyorum çünkü bakıldığında PYD/YPG (Büyük Şeytan her ne kadar SDG dese de gerçek bu) yapılanmasına başka bir sıfat bulamadım.

Küçük Şeytan ise Suriye’de konuşlu üslerini ve çıkarlarını korumak adına belli bölgelerde varlığını sürdürmek istiyor. Bu yüzden Esed’in ömrünü biraz daha uzatmak adına her tür operasyonu deniyor. Tartus ve Lazkiye vazgeçilmezi…

İran da kendi rejimini bu topraklara ihraç etmek adına görünür-görünmez Acem oyunu peşinde…

Irak yerle bir edilmiş…

Suriye tarihten silinmek üzere…

Bölgenin tek kazananı İsrail -gibi- görünmekte.

En zarar göreni ise Türkiye…

Ödediğimiz bedellere, bağrımıza bastığımız mazlumlara rağmen…

Büyük ve Küçük Şeytan, iğdiş ettiği Irak ve Suriye ordusundan türettiği DAEŞ’i sevimli bir ‘özgürlük ordusu’na dönüştürmenin hesaplarını yapıyor.

Kıtır kıtır kafa kesen DAEŞ’li eşkıya sürüsü güvenli ABD/SDG koridorundan güvenli bir şekilde geçirilip buhar edildi…

İki şeytanın kontrollü/açık desteğiyle işgal ettikleri Arap ve Türkmen bölgelerinde aşağılık yöntemlerle katliam yapan YPG/PKK/PYD’li eşkıyalar geldi. Katlettikleri kadın, çocuk, yaşlı insanları kamyon kasalarına doldurup çukurlara atan bu sefil yaratıklar, Büyük Şeytan’ın kendilerine verdiği ağır silahları Türkiye’ye doğrulttular.

Ankara’da, İnönü Stadı’nda, Reina’da, Sultanahmet’te patlayan bombalar…

Ceylanpınar’da uykusunda şehit edilen canlar…

Yasin’ler, Eren’ler…

15 Temmuz işgal planının provası olan hendek ihaneti ve o sıralar uygulamaya konulan kaos projesi ve kaybettiğimiz gencecik insanlar…

Kimyasal silah kullanarak on binlerce vatandaşını katleden Suriye rejimi…

İnsanlıktan çıkmış barbarların cahiliye devrine bile rahmet okutan zulmünü görmezden gelip…

Türkiye’nin vatandaşlarını korumak ve sınır güvenliğini sağlamak için başlattığı ve milyon kere haklı olduğu “Zeytin Dalı” operasyonuna karşı imza kampanyası başlatan fırfır aydıncıklar…

Yıllardır kafaları kıyak yaşadıkları için mi bu aşağılık kısırdöngünün farkına varamamışlardı?

Efendim neymiş?

Türkiye, kendisi için bir tehdit olmayan Afrin’e girmemeliymişmiş!

Komşuluk bağlarını güçlendirmek için çaba göstermeliymişmiş!

Yetki sahiplerini uyarıyorlarmışmış!

İsimlerinin önünde profesör, müzisyen, hukukçu, siyasetçi, yazar gibi sıfatlar bulunan bu kurbağa sürüsünün vıraklamasına bakılırsa…

Yıllardır evlerimize hiç şehit ateşi düşmüyor…

Afrin’den, Kobani’den, Kandil’den ve diğer başka terör yuvalarından ülkemize bomba yerine gül atılıyor…

Milletin meclisinde terör örgütünün siyasi uzantısı siyasi partinin vekilleri özel makam araçları ile hainleri kaçırmıyor veya onlara silah taşımıyor…

Sanki bu millet 15 Temmuz’u hiç yaşamamış…

Hanımlar ve baylar…

Kendi diplerini bile aydınlatmaktan aciz çürük voyvodalara bir çift sözünüz olsun.

Hemen her gün ülkenin dört bir köşesinden şehit cenazeleri kalkarken…

Gencecik kadınlar eşlerinin tabutlarına sarılıp onları milletin kalbine uğurlarken…

Bebekler babasız kalırken…

Siz nerelerdeydiniz diye haykırın gözlerinin içine bakarak…

Ve bu riyakâr sahtekârlara Yemen’i, Kafkasya’yı, Filistin’i, Çanakkale’yi yeniden ve hiç bıkmadan hatırlatın…

Göğsünüzü gererek; “Mesele vatansa gerisi teferruattır” nakaratını daha gür sesle söyleyin.