Merve DERE/Muhabir
Altın çocuklar, aşırı rekabetin ve sürekli mükemmeliyetçilik baskısının altında, gerçek mutluluklarını keşfetmekte zorlanıyorlar. Onlar için en iyisi olmak adeta bir görev halini almış durumda, ancak bu durum, duygusal sağlıkları üzerinde olumsuz etkilere neden olabiliyor. Klinik Psikolog Beyza Beşikoğlu,
“Altın çocuk sendromu, toplum tarafından takdir edilen, örnek gösterilen, methedilen, beğeni toplayan ve alkışlanan çocuklar olduğunu belirterek şunları söyledi:
“Altın çocuk sendromu; ebeveynlerin, çocuğun en iyisi olması gerektiği yönündeki idealleri ile başlayan yolculuğun, ailenin yönlendirmeleri ve telkinleri ile çocuğun kusursuz olması gerektiğine dair bir inanç kazandırmaları ve farklı bir opsiyon sunmayarak direkt yada dolaylı, duygusal düşünsel ve bedensel geri bildirimler ile çocuğa lanse etmeleri ile süren sendromdur.
NARSİSTLİK KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ OLAN EBEVEYNLER MÜKEMMEL BİR ÇOCUĞUN EBEVEYNİ OLMAK İSTERLER
Çocuğun en iyi hali gözetilerek ilerlenen bu yolda, çocuğunda bu mükemmel hali hakettiğine dair destek veren ailenin yine keza kendilerinin de çocuğun anne ve babası olarak mükemmel bir çocuğun ebeveynleri olmayı hakettiklerine dair bir inanç sistemi ile hareket etmelerini temsil eden bir sendromdur. Bunu yaparken de çocuğu kontrol etme güdüsü ile ebeveynlerin kendi özündeki değersiz ve yetersiz olduğuna inanan taraflarını kontrol ederek baskılamış olmaları, yaşamlarında gerçekleşmiş tüm hataları ve geçmiş olumsuz deneyimlerini çocukları üzerinden telafi etme eğilimi olduğunu söylemek mümkündür.”
Klinik Psikolog Beyza Beşikoğlu, bir çocuğun altın çocuk olma yolunda önündeki en önemli dinamik; narsisistik kişilik özellikleri olan ebeveynlerden kaynaklandığını belirterek sözlerine şöyle devam etti:
“Altın çocukların, aileleri tarafından duygusal tatmin ve onay ihtiyaçları; gösterdikleri performansın mükemmel olup olmamasına bağlı gelişmektedir. Koşula dayalı kabul ve sevgi bünyesinde ilerleyen bir çocuğun anne ve babasından farklı bir duygu, düşünce ve davranış dünyasının varlığı pek mümkün değildir. Çocuğun korku, endişe, utanç ve suçluluk duyguları ile karşı karşıya kalmamak için yaptığı tüm gayreti ailesinin ideal çocuk formuna göre bireysel ihtiyaçlarını, isteklerini, beklentilerini, benliğini, kimliğini ve sınırlarını feda ederek yaşamında güvensiz ve kendi içinde “mükemmel tahribatı” olan bir yolculukta ilerlemesi ile ilişkilidir.
ALTIN ÇOCUKLAR, İLERİKİ YAŞLARINDA DUYGUSAL BAĞ KURMAK DA ZORLANIRLAR
Ebeveynleriyle güvensiz bağlanan altın çocuklar, ileriki yaşlarında başkalarıyla duygusal bağ kurabilmek için mücadeleci ve kontrolcü olabilirler. Bunun yanında, bir öteki ile bağ kurmak istemeyebilir kaçıngan davranabilir veya ötekiler ile çok fazla bağlılık kurduğu bir ilişki paterninde ilerleyebilir. Sosyal ilişkilerinde bozulmalar meydana gelebilir. Bağımlılık eğilimleri de olabilir. “
YETİŞKİN OLDUKLARINDA STRESORLER İLE BAŞ ETMEKTE ZORLANIRLAR
Beşikoğlu, altın çocukların büyüdüklerinde kolay tatmin olamadıklarının altını çizerek şu ifadelerde bulundu:
“Çünkü hep daha iyisi olmaları gerektiğine dair gelişmiş inançları, kendilerine esnek alan tanımaya izin vermez, daima daha fazlasıyla ve sonu gelmeyen doyumsuz bir istikamete odaklanırlar. Kendilerine tam olarak güvenmedikleri için gizli bir özgüvensizlik yaşadıklarını söylemek mümkündür. Hayata bakan pencerelerinde, çocuk olmaları elinden alınmış olarak katı sınırlar dahilinde normatif etki ile yüksek standartlar şeması geliştirerek büyümüş olan çocukların bireysel ve çevresel stresörler ile baş etmelerinde yetişkin olduklarında da belirgin problemler yaşanabilir. “
Klinik Psikolog Beşikoğlu, ebevynin özgüvenli olmasının iyi olduğunu belirterek şöyle devam etti:
“Bir çocuğun ebeveynlerinin özgüvenli olması mühim bir konudur. Böylece çocuk onların özgüvenlerini içine alır ve hayatta daha cesur, girişken ve adaptif olabilir. Kendilerinin değersiz ve yetersiz olduğu inancına sahip olan ebeveynlerin çocukları da bundan etkilenebilir.
Ebeveynler, kendi içsel parçalarından görmek istemediklerini, çocuklarında da görmezden gelmek isteyebilirler. Böyle bir durumda çocuklarda ebeveynleri tarafından görülmeyen parçalarını görmezden gelmeyi öğrenip onlarla bağ kurmayı yoksayarlar. Bir ebeveyn, yetersiz hisseden parçasını yüzeye çıkarmak istemediğinde o parçayı tetikleyecek deneyimlerden uzak durmak isteyecektir. Çocuğundaki noksanlıkları da görmek istemeyecek çünkü kendi noksan tarafları ile yüzleşmiş olacak ve yetersiz bir ebeveyn olmuş olacak beraberinde kendisini suçlayacak yada bir suçlu arayacaktır.
HER ÇOCUK KENDİ ANNE VE BABASINI İÇİNDE TAŞIR
Bu durumda çocuk ebeveyni tarafından anlaşılmayan, görülmeyen, onay alamayan, reddedilen taraflarını saklamayı ve sürgüne göndermeyi yoksaymayı öğrenmiş olacaktır. Eksiklikler, hatalar, yetersizlikler çocuğun sistemine girdiğinde çocuk tüm bunları tolere edip üstesinden gelebilmeyi öğrenmek yerine bunları taşıdığı için ebeveynine karşı utanç ve suçlu hissedecek yetersizlik inancı ile karakterize olacak ve hep daha fazlasını yapma yönünde potansiyelinin üstüne çıkmak isteyecek, takdir ve övgü kazanmaya ne kadar yaklaşsada kendisine uzaklaşacaktır. Bu yönü ile de ebeveynlerine benzeyecektir. Çocuğun ebeveynlerinden ayrışma ve bireyleşmesi en önemli husustur.”
Klinik Psikolog Beyza Beşikoğlu, ebeveynin çocuğa karsi yaklaşımın çocuğun kişisel gelişimi yönünde etkili olduğunu vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti:
“Bu acı verici duyguların yerini, görülme ve anlaşılma, sevme ve sevilme, onay ve kabul görme, yüksüz ve yargısız olmaya bırakmak için ebeveynin özşefkat ile önce kendisine dair özü ile ilgili kabul ve onarımını sağlaması ve sonraki aşamada istikrar ile çocuğa yönelerek özdeğer kazanımına destek olunması adına; “Ben buradayım ve her zaman yanındayım, seni olduğun her halin ile seviyor ve kabul ediyorum.” demesi çocuğa ait her parçanın bütün resmin yalnızca bir parçası olduğunu ifade etmesi ve çocuğun eksikliklerinden ibaret olmadığını destekleyen cümleleri ile tüm kapsayıcı duygu, düşünce ve tutarlı davranışlarını aktarması bu yönde çocuğun kendini kabulüne, gösterilen şefkati özümseyerek içselleştirmesine ve kendisine özşefkat ile yaklaşmasına, dolayısı ile değişim ve dönüşümüne kıymetli ve önemli bir adım olacaktır. Tüm bunlarla birlikte aile danışmanlığı desteği olağan süreci iyileşme yönünde hızlandıracaktır.”