Almanya’nın Suriye politikasını anlamak için genel olarak Alman dış politikasındaki dönüşümleri ele almak gerekmektedir. İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya, dış politikasında Batı ile entegrasyonu, çok taraflılığı ve ticaret devleti olma gibi unsurları ön plana çıkarmıştır.
Almanya, İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği yıkım ve işgal sonrası askerî bir güç olmaktan ziyade diplomatik çözümler ve çok taraflı yaklaşımları benimsemiştir ya da benimsemek zorunda kalmıştır. Ancak 11 Eylül sonrası küresel terörle mücadele çerçevesinde bu politika tedricen değişmiş ve Almanya dış politikada, askerî güç unsurları da dâhil olmak üzere daha aktif bir rol oynamaya başlamıştır.
Suriye meselesi uzun süre Almanya’nın dış politika önceliklerinde arka planda kalmıştır. Almanya, Suriye krizini daha çok diplomatik yollarla çözülmesi gereken bir sorun olarak görmüş ve askerî müdahaleyi desteklemekten kaçınmıştır.
Fakat 2015 yılında yaşanan mülteci krizi ve Avrupa’da artan terör saldırıları, özellikle DEAŞ’ın faaliyetleri, Almanya’nın Suriye’ye bakışını köklü bir şekilde değiştirmiştir. Bu gelişmeler sonucunda Almanya, Suriye’yi bir güvenlik meselesi olarak ele almaya başlamıştır.
Almanya’nın Suriye’deki öncelikleri arasında mülteci akınını durdurmak, DEAŞ ile mücadele etmek ve bunun için Suriye’nin kuzeyinde, PKK kontrolündeki PYD’yi desteklemek yer almaktadır. Seküler bir güç olarak Batı kamuoyuna pazarlanan PYD’nin DEAŞ’a karşı sözde savaşı Almanya tarafından desteklenirken Türkiye’nin bu konudaki hassasiyetleri Berlin’i zor bir ikilemde bırakmıştır.
Almanya, bir yandan Türkiye ile iş birliği yaparak mülteci akınını kontrol altına almaya çalışırken diğer yandan da PYD’ye desteğini sürdürmektedir. Bu ikilem, Almanya’nın Suriye politikasındaki en kritik noktalardan biridir.
Almanya’nın bir diğer önemli adımı ise 2014 yılında Kuzey Irak’taki Peşmerge güçlerine silah yardımı yapması olmuştur. Bu adımla, Alman dış politika geleneğinde bir tabu olan sıcak çatışma bölgelerine silah yardımı yapılmaması ilkesi kırılmıştır. Bu silahların bir kısmının PKK kontrolündeki PYD’nin eline geçmesi ise Almanya açısından ciddi sorunlara yol açmıştır.
Suriye krizi, Almanya’nın iç politikasını da derinden etkilemiştir. Özellikle mülteci akını, Almanya’da aşırı sağın yükselmesine; CDU ve SPD gibi ana akım partilere olan desteğin azalmasına neden olmuştur. Almanya’daki ana akım partiler, Almanya iç barışını ve siyasal istikrarını tehdit eden bu durum karşısında mülteci politikalarını ve söylemlerini sertleştirseler de aşırı sağın yükselişini engelleyememişlerdir.
Sonuç olarak Almanya’nın Suriye politikasındaki en büyük hedef, mülteci krizini kontrol altına almak ve bölgedeki güvenlik tehditlerini bertaraf etmektir. Ancak Almanya, bu süreçte Türkiye gibi bir müttefikinin hassasiyetlerine karşı politikalar takip ettiğinden ciddi bir dış politika ikilemiyle karşı karşıyadır. Görünen o ki Almanya mülteci krizini kontrol altına almak için Türkiye ile iş birliği yaparken sözde DEAŞ tehlikesine karşı ise PYD ile iş birliğinde bulunarak birbiriyle tutarsız bir politikayı takip etme konusunda ısrarlıdır. Almanya’nın, bu tutumunda diğer birçok Batılı ülke gibi ABD’yi takip ettiği söylenebilir. Sonuçta ABD konumlanmasını değiştirmedikçe Almanya da pozisyonunu devam ettirecektir. Almanya’nın söz konusu pozisyonu ancak mülteci meselesinde yeni bir hareketlenme ve Türkiye’nin diplomatik alandaki baskıları sonucu değişebilir.