Prof. Dr. Şaban Teoman Duralı bir konuşmasında her zaman olduğu gibi yine ufkumuzu açan, ilham verici, algımızı yükseltici bir noktaya temas etti.
Verdiği örnekle aslında durduğu yeri de tarif ediyordu bizim gözümüzden. Şöyle diyor: “Milletlerin bekası ürettikleri üzerinden yürür. Bu üretimlerin en önemlisi söze bürünmüş olandır. Söz yazıya geçer ve yazı kalıcılık kazanır. Konuyla ilgili olarak size pek işitilmemiş önemli tarihi bir olaydan bahsedeceğim. Tarih 1944 Kasım ayı. İkinci Dünya Savaşı bitmek üzere, bir tarafta tükeniyor (Almanya) öbür taraf (97-98 millet savaşıyor) Almanya’ya karşı kazanmak üzereler.
Amerika senatosu Washington’da toplanıyor. Almanya’nın kaderi tartışılıyor. Babası 1. Dünya Savaşı sırasında İstanbul’da büyükelçi olan senatör Morgenthau kalkıyor diyor ki: “Almanlar’a Romalılar’ın Kartacılılar’a biçtiği kaderi biçelim. Yani sürelim bu adamları ülkelerinden ve o ülkeyi tarlaya çevirelim. Bir daha böyle bir millet böyle bir toplum yeryüzünde kendisini göstermesin.”
Büyük bir sessizlik oluyor senatoda. Başka bir senatör kalkıyor ve diyor ki: “Tamam, biz Almanlar’ı sürelim topraklarını da tarlaya döndürelim. Ya peki Bach’ı, Beethoven, Mozart, Chiller’i, Kant’ı, Goethe’yi ve bunun gibi deste deste adamı ne yapacağız? Bunları nasıl ortadan kaldıracağız?
Bir milletin bekası şunun ya da bunun üzerine değil insanlığa katkıda bulunmuş, medeniyetlere büyük katkıları olmuş dâhileriyle ayakta durur.”
Bu anekdot gerçekten varoluşun temel şartları başlığıyla verilebilecek bir çatı olaydır. Bugün insanlar varlık savaşı veren ülkelerin aslında ekonomik ya da ekonomiye bağlı askeri güç eksikliğinden kaynaklandığını o yüzden zengin/güçlü olunmadan, ekonomik ve askeri güç elde edilmeden çok fazla yapılacak bir şey olmadığı fikri üzerinde birleşiliyor.
Oysa meselenin insan ve insan odaklı teklifleri üzerine yürüdüğü hep es geçiliyor. Merkezine ahlakı, vicdanı, empatiyi koymadığımız bir medeniyet teklifi olamaz. Ahlak ve vicdan ışığında geliştirilebilecek, söylenebilecek sözler ve yapılabilecek işler yürütür medeniyeti. Çünkü bu terazi çok hassastır.
Özgün ve milli medeniyet örgüsü oluşturabilmek her alanda önemli medeni katkılar sunmakla olacaktır. Mimariden eğitime, sosyal denge ve kontrol mekanizmasından güvenliğe, tarımdan sağlığa pek çok alanda atılacak ortak adımlarla bu büyük kurguya destek olunacaktır. Hangi alanda olursa olsun ilerlemenin kayda geçirilmesi edebiyat, kültür ve sanatla gerçekleşecektir. “Ülkemize sanatla ve edebiyatla gelen, yerleşen yabancılaşma yine sanatla ve edebiyatla atılacaktır” diye inanan Nuri Pakdil, Sezai Karakoç, Necip Fazıl Kısakürek, Mehmet Akif Ersoy, Cemil Meriçlerle -ve daha niceleri- gerçekleşecektir.
Bu bakımdan teklif edeceğimiz medeniyette şükür ki yüzlerce deste deste öncülerimiz, onların mirası ve bu yoldaki günümüz aydınları var. Morgenthau kafasının karşısına ürettiklerimizle durma teklifidir.
Teklif edeceğimiz medeniyet tüm güçlerimiz bitse bile sonunda binebileceğimiz bir Nuh’un Gemisi olduğuna inanma teklifidir. Teklif edeceğimiz medeniyet kâinatın varoluşundan beridir bir milim sapmadan insanlığın huzuru için var olan İslam medeniyetidir…