Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık
Zira ki ziyan ortada bilmem ne kazandık
-Ziya Paşa-
Cânım kâri, insanın noksanları var, eksikleri var, yanlışları var. Hem de öyle az değil. Çok fazla eksik olan taraflarımız. “İnsan noksandır” diye bir cümle var zihnimde birinden duyduğumu ya da okuduğumu sanmıyorum. Zira devamı da var dilimin ucunda “İnsan noksandır ve ölünce tamam olur.” İnanıyorum buna, ölüm noksanı tamam eder, eğriyi doğruya tahvil eder, mahdut olanı sonsuz eder gibi geliyor bana. Bir de bütün bunların yanında, korkuları var insanın. Yanlış anlama sakın “korku bir eksikliktir” demeye çalışmıyorum. Öyle olduğuna da inanmıyorum zaten. “Korkmak insanlıktır” diyorum hatta. Ve ben de pek çok şeyden ve çok korkuyorum.
Bir vakitler şöyle bir cümle yazmıştım ve halen dahi inanıyorum o sözüme ve hayret de ediyorum nasıl söylediğime. “İnsan en çok kazandığını zannettiği anda kaybeder.” Ben şimdi tam da bundan korkuyorum. Belki de bu sıralar en büyük korkum bu. Hani böyle en son kertesine geldiğin bir imtihanı “tamam, şimdi kazandım” dediğin anda bir şeylerin hem de büyük bir şeylerin eksik kaldığını fark edersin ya, öyle bir şey ve öyle bir korku işte.
…
Geçenlerde bir arkadaşla sohbet ederken ve çok fazla meseleyi konuşurken bir ağacın altında siner gibi oturduğumuz bankta,
-“Abi çok şey kazandık” dedi “babalarımızın, dedelerimizin hayal ettiği günleri bizler yaşıyoruz. Onlar çilesini çekti biz keyfini sürüyoruz. Ötelendi, itelendi, yok sayıldı, hakir görüldü onlar ama biz ayaklarımızı uzatıp da oturacak kadar rahatız şimdi”
Haklı olduğunu biliyordum ve ben de aynını düşünüyordum ama yine de acaba benim aklımdakilerden mi bahsediyor diye merak ettiğimden
–“Nasıl yani?” dedim “Ne demek istiyorsun?”
-“Abi baksana her şeyimiz var. Yirmi sene evveline göre çok fazla zenginiz, bizim mahallenin adamları deri koltuklarında gerinen patronlar oldular, okulların kapısından içeri alınmayan kardeşlerimiz o okullara idare ediyorlar şimdi, “Sizden bir şey olmaz” denen gençler şimdi ülkeyi yönetiyorlar, ayak altındayken baş üstünde tutulur olduk. Ama başımız döndü be abi” Sonra durdu birden, bir anlık sessizlik oldu ve devam etti.
Ama korkuyorum ki asırlar evvel Uhud Savaşı’nda ayneyn tepesini bırakıp, cepheyi terk edip ganimet derdine düşen okçular gibi oluyoruz.
-“Yanılıyorsun kardeşim” dedim. “Olmuyoruz, olduk bile…”
…
Ne çok cümlem var aslında bu mesele ile ilgili söyleyeceğim. Ama tutuyorum, duruyorum ve çok konuşmak da istemiyorum. Yine de insan razı gelemiyor gördüklerine zira gözü var ve görüyor. Derdi, davayı ve asıl meseleyi unutup da ganimet derdine düşenler var aramızda. Bir de halen dahi ısrarla dava tepesinde öleceğini bile bile elindeki oku sapasağlam tutanlar. Benim bu sıralar en büyük korkum bu; zira düşman fark etti zaafımızı ve tepeyi her an aşacak diye çok korkuyorum.
…
Neden sonra aklıma bilmem ki hangi filmden kalma bir replik takılıverdi. Dilimin ucuna kadar geldi ama söyleyemedim. Şimdi söylüyorum. O tepenin üzerinde kalan ve ganimet derdine düşmeyip de cepheyi terk etmeyen üç beş adamla birlikte ganimet için mevzileri terk edenlerin ardından haykırır gibi;
“Allah’ını seven defansa gelsin…”