Bağışlayın; bugün yazar değilim. Olan biteni anlatmaya otuz yıllık yazarlık yeteneğim yetmiyor. Bugünleri yazdığını ya da yazacağını iddia edenlerin de çuvallayacağından eminim. Kan kusan, acımasız tankların altına baş koyan kardeşlerimin cesaretini sığdıracağım bir sıfat bulamadım lügatte. Teselli etmek için, tam da morgdan emanetini almak üzereyken aradığım, 20 yaşındaki şehit Ömer’in annesinin tok ve vakur sesini duyunca yaşadığım şaşkınlığı itirafa dilim dönmez. İki arkadaşı yanında şehit düşmüş bir kardeşimin “Şehit olamadım abi…” diye ağlayışı karşısındaki mahcubiyetin şiirde karşılığını bulamadım. Birkaç saniye sonra vurulacağını bile bile hainlerin alnına silah dayayan Ömer Halis’in feragatine isim aramak hadsizlik olur. Birbirine ayrımcı gözlerle bakmaya alıştırıldığı sanan milletin, meydanları kocaman bir yürek yapmak üzere akışını anlatmaya destanların mecali yetmez.
İfadelerin kuşatamayacağı, ele avuca sığmayan, çerçeveleri kıran, analizleri yırtan, tahminleri utandıran bir güzelliktir yaşadığımız. Kelimeler kifayetsiz. Cümleler felç… Tüm bilgece suskunlukları alıp sessiz bir nokta diye koyuyorum konuyu anlatan cümlelerin sonuna. Nokta.
Sadece Hira’dan inen Muhammed-i Emin’in şaşkınlığı karşısında, Hz. Hatice (ra) annemizin teskin edici cevaplarını hatırlatmak isterim. Allah için var olmayı, özgürlük Peygamberine tutunarak kıyama kalkmayı, Kur’ân’ın hatırını ayağa kaldırmayı canlarıyla kanlarıyla yazmış aziz milletimin bu sözleri duymayı hak etti. Muhammed-i Emin’in adımlarına uyarak, Hira’dan iner gibi sokağa inen kahramanlar iyi bilin ki: “Allah sizi mahcup etmez, çünkü siz yetimlere sahip çıktınız. Allah sizi mahcup etmez, çünkü siz yoksula yedirirsiniz. Allah sizi mahcup etmez, çünkü siz her şeyle bağınızı merhamet üzerinden kurarsınız. Allah sizi mahcup etmez, çünkü siz yolda kalmışı ve muhtacı giydirirsiniz…”