Aliya’nın fikrî mirasına sahip çıkabilmek

Abone Ol

Batı medeniyetiyle hesaplaşmaya girerken, hiçbir komplekse kapılmadan beslendiği kültürü de eleştirebilecek kadar yüksek bir özgüvene sahip olan Aliya, insanoğlunun kadim varlık meselelerine kafa yorarak evrensel ölçekte düşünce üretebilen bir çağdaş İslam mütefekkiridir. Çağına bilgece şahitlik eden Aliya, güçlü bir düşünür olduğu kadar öncü bir eylem adamıdır da. İslam dünyasında öncülüğe soyunan lider tiplerinin büyük bir kısmının entelektüel açıdan malul oldukları bir ortamda, maddi şartların tüm olumsuzluklarına rağmen fikrî ve ahlâki açıdan zengin bir bilge liderin tarihi nasıl yeniden kurabileceğine tüm dünya tanıklık etmiştir.

Bir düşünür ve bir özgürlük savaşçısı olarak ortaya koyduğu felsefi metinler, onu evrensel ölçekte fikir geliştirilebilen, insanlığın temel var oluş problemlerine dair düşünce üretebilen bir düşünür konumuna getirmiştir (Korkmaz ve Temel, 2014:367).

“Sadece soran cevap alacaktır” diyen Aliya, ömrü boyunca insanlık ve özgürlük için sorgulamaya devam etmiştir. Hayatı sorgulayan diğer düşünürlerden Aliya’yı ayıran ve onu ayrıcalıklı kılan fark ise aldığı cevapları samimiyetle hayata geçirmesidir. Aliya bu hususu şu şekilde değerlendirmektedir:

“Aşırı okuma bizi daha zeki kılmaz. Bazı insanlar kitapları basitçe yutarlar. Onlar bunu yaparken ‘sindirmek’, okunanı işlemek, hazmetmek gibi ‘anlam’ için gerekli olan zorunlu düşünce fasılalarına riayet etmezler. Bir arının poleni bala dönüştürmesinin dâhili çalışma ve zaman gerektirmesi gibi okuma da şahsi bir katkı gerektirir.” (İzzetbegoviç, 2011:4).

İslam’ın Ayrıştıran Değil Birleştiren Orta Yol Olduğunu Dünyaya Anlatabilmek

İnsanlığın değişmez değerlerinin adı olan İslam’ın temel ilkelerini derinden kavrayan ve hakkıyla kavradığı bu ilkeleri büyük bir belagatle ifade eden Aliya, Kral Faysal Ödülü’ne layık görülmesi haberi üzerine Riyad Radyo ve Televizyonu (RTV) muhabiri ile telefon aracılığıyla 16 Şubat 1993 tarihinde gerçekleştirilen mülakatında şunları söylemişti:

“Her şeyden önce bana acılar ve kendi halkımla birlikte geçirmekte olduğum imtihan da dâhil tüm bahşettikleri için Allah’a şükrediyorum. Allah’ın tarihi yönlendirdiğine inanıyorum. İlk gençlik yıllarımdan itibaren faaliyetlerimin ilham kaynağının İslam düşüncesi olduğu bir gerçektir. Benim için gelecekte de böyle olacaktır. İslam’da daima onun insanları ayırmak yerine birleştiren ve Yüce Kur’an’ın öğrettiği üzere hepimizin tek bir erkek ve kadından yaratıldığını teyit eden o evrensel değerlerinin peşine düştüm. Dolayısıyla hepimiz aynı soydanız, yine Yüce Kur’an’ın buyurduğu gibi birbirimize kötülük yapmak değil, birbirimizi tanıyabilmek için kabilelere ayrıldık. İslam ve Müslümanlara hizmet ederken aynı zamanda tüm sağduyulu insanların hizmetinde bulunuyorum.” (İzzetgegoviç, 2005:65).

Aliya, ‘üçüncü yol’ dediği ‘orta yol’ konusunda da şunları söylemiştir:

“Birbirleriyle çatışan ideolojilerin aşırılıklarının insanlığa empoze edilmeyeceğinin ve bir senteze, orta yola doğru gitme mecburiyetinin aşikâr olduğu bu zamanda biz göstermek isteriz ki; İslam, bu tabii fikir seyrine ahenkli bir tarzda bağlanmakta, bu fikirleri kabul ve teşvik etmekte ve peyderpey onların en etkili ifadesi olmaktadır. Doğu ve Batı arasında geçmişte birçok defa köprü görevi vazifesini görmüş olan İslam’ın öz vazifesini idrak etmeliyiz. Geçmişte eski medeniyetler ile Avrupa arasında tavassutta bulunmuş olan İslam, bu gün bu dramatik çıkmaz ve alternatifler zamanında parçalanmış dünyada, aracılık rolünü yeniden devralmalıdır. Üçüncü yol olan ‘İslamî yol’un manası işte burada yatmaktadır.” (İzzetbegoviç, 1998:22).

Aliya’yı değerli kılan; bireysel ve toplumsal anlamda dert edindiği meselelerde yalnızca ortaya bir düşünce koyması değil, bunu kişisel olarak yaşaması ve toplumsal hayata yönelik örnek yaşantısı ve fikirleriyle bir eylem adamı oluşudur. Onun izlediği yol orta yoldur. Aliya, hiçbir zaman şiddeti alternatif olarak görmemiştir. Problemleri her zaman itidalle çözme gayretinde olan Aliya, toplumsal hedeflerine ulaşma çabasında İslami esasları kendisine dayanak noktası olarak kabul etmiştir. İslami düzenin sağlanması için ise kontrolsüz ve aşırı güç kullanımıyla İslam’ı lekelemeye kimsenin hakkının olmadığı düşüncesiyle düşmanlarından nefret etmeme, adalet sahibi ve affedici olma yolunu seçmiştir. Bu anlamda Aliya, “Amaca giden her yol mubahtır felsefesi”ni reddetmiştir. Şiddeti reddeden Aliya, âlicenaplık, cesaret ve tutarlılığın hedefe götüreceğini savunmuştur (İzzetbegoviç, 2012:65).

İslami Yeniden Doğuşun Sorunlarını Ortaya Koyabilmek

En son Mahmut Hakkı Akın, Faruk Karaarslan ve Ümit Aktaş’ın; “Aliya İzzetbegoviç: Özgürlük Mücadelesi ve İslamî Yeniden Doğuşun Sorunları” başlığıyla birlikte hazırladığı eser Malatya Kültür A.Ş. tarafından basılarak dağıtılmıştır. Malatya Büyükşehir Belediyesi tarafından 10-15 Mayıs 2016 tarihlerinde gerçekleştirilen 5. Anadolu Kitap Fuarı’nda bilge önder Aliya İzetbegoviç ana tema olarak benimsemiş, fuar etkinlikleri kapsamında düzenlenen ve Süleyman Gündüz’ün yönettiği “Aliya İzzetbegoviç: Özgürlük Mücadelecisi” başlıklı panelde eseri hazırlayan zevat birer tebliğ sunmuştu.

Müslümanların samimiyetle ve fedakârlıkla İslam’a dönmeye ve onu yaşamaya ihtiyaçları olduğunu haykıran, bu uğurda hayatı boyunca kesintisiz bir mücadele veren merhum Aliya’nın düşüncesinin ve hayat tarzının anlaşılmasına katkı sunmayı amaçlayan bu özgün eseri ve adı geçen panelde sunulan tebliğleri esas alarak, bilge önder Aliya İzetbegoviç’in entelektüel mirasını özetle takdim etmekte, İslam dünyasının sorunlar yumağını çözmeye ışık tutması açısından büyük yarar bulunmaktadır.

Sorunları Doğru Teşhis Edip Sebeplerini Dirayetle Tahlil Edebilmek

İnsanlığın yegâne alternatif nizamı olan İslam’ın hayat tasavvurunu derinden kavrayan ve bu tasavvuru dirayetle ihya eden Aliya, Müslümanların neden geri kaldığı sorusunu sorarak başladığı “İslami Yeniden Doğuşun Sorunları” isimli cesur eserinde; İslam ve çağdaşlık, Müslüman kadın, eğitim sorunlarımız, İslami yenilenmenin esasları, Kur’an’ın nasıl okunması gerektiği, hicret, İslam’ın şartları ve Müslümanların kurtuluş mücadeleleri gibi mühim konulara temas etmektedir. Aliya, bazı çağdaş mütefekkirler gibi İslam’ı sadece teolojinin konusu olarak algılamanın ve böylelikle onun dış âlemi düzenleyen ve değiştiren tarafının yok sayılmasının İslam toplumunun gücünü ve direncini içeriden zayıflatarak sömürgeci barbarlar için kolay av haline gelmesine sebep olduğunu kuvvetle vurgulamaktadır (İzzetbegoviç, 2016:12).

Uzun bir tarih diliminde insanlığa takdim ettiği parlak medeniyet unsurları bilindiği halde İslam’ı fanatizm, cehalet ve zulüm dini olarak tanıtan yalanların nasıl devamlı gündemde tutulabildiğini sorgulayan Aliya bu konuda şu değerlendirmeyi yapmaktadır:

İslam hakkında ortaçağda oluşturulan ve gerçekle alakası olmayan tasavvur, eskiden olduğu gibi bugün de Avrupa’da bulunan çeşitli ideolojik ve siyasi güçlerin menfaatlerinin lehine olan bir durumdur. Bu güçler bütün diğer meselelerde birbiriyle kavgalı oldukları halde, İslam ve Müslümanlara zarar vermek gerektiğinde her zaman hemfikirdirler. Sözde ‘ilerici unsurlar’ın ayrı, kilisenin ayrı sebepleri vardı ve emperyal devletler doğuya yönelik kendi işgal ve yağma seferlerini, barbarları medenileştirme misyonu olarak gösterebiliyorlardı. Bütün bunlara da yeni neslin tarih bilgisinin neredeyse sıfır olduğu hakikati yardımcı olmuş ve gerileme dönemindeki Müslüman şehirlerin sefalet görüntüleri gerektiği şekilde bu yalancı tiyatroyu desteklemiştir. Tabii ki, aynı sonucu, denenmiş metot olan yarı gerçekleri kullanarak da elde etmek mümkündü. Bu metodun içeriği; İslam’ın geçmişindeki ve bugünündeki olumsuz hadiseleri her gün, titiz bir şekilde ve devamlı olarak tescil etmek ve ısrarla tekrarlamak, olumlu hadiseleri ise sistematik olarak görmezden gelmekten ibarettir. İşte bu ‘suskunluk ihaneti’dir… (İzzetbegoviç, 2016:30-31).

Müslüman halkların mevcut geri kalmış ve perişan durumunun sorumlusunun İslam değil Müslümanlar olduğuna dikkat çeken, bu iki hususu maharetle tefrik eden Aliya, sorunun Müslümanların şahsi ve toplumsal hayatlarından İslam’ı dışlaması olduğunu tespit etmektedir. Mesela; Şûra Sûresi’nde olduğu Kur’an zulme karşı direnmeyi emrederken Müslümanlar zulme boyun eğmekte, iktidar sahiplerine yağcılık yapmaktadır. Yasak olduğu halde Müslüman ülkelerde hem üretilen hem de tüketilen alkol, binlerce aileyi parçalamaktadır. Kur’an bütün Müslümanların kardeş olduğunu açıkça beyan ettiği ve kardeşlik hukukunu gözetmelerini istediği halde Müslümanlar birlik olamadıkları gibi düşmanlarının hesabına birbirleriyle savaşmaktadırlar! İslam, komşusu açken tok uyuyanı Müslüman kabul etmezken Müslüman toplumlarda insanlar açlıktan ölmeye devam etmekte! (İzzetbegoviç, 2016:33).

Halklar layık olduğu tarzda yönetilir. İktidar mahiyeti gereği insanları bozar. Bu bozgunluğun yıkıcı etkisine sadece Allah’a samimiyetle iman eden ve ahlâki değerleri sürekli canlı tutanlar karşı durabilir. İslam batıl inançlara karşı çıkmış ve geniş bir coğrafyada bu batıl inançları temizlemiştir. Keza, din ile batıl inanç arasına kalın bir çizgi çizmiştir. Ne var ki, birçok batıl inanç Müslümanların benliklerinde ve evlerinde rahat bir sığınma bulabilmektedir! Hurafeler din ticaretine dönüşmüş durumdadır! Nitekim, din batıl inancı yok edemezse, batıl inanç dini yok eder. Hz. Muhammed (s) savaş esirlerini Müslümanlara okuma yazmayı öğretme karşılığında serbest bırakırken, günümüzde bir çok Müslüman İslam’a cehalet yoluyla hizmet edebileceğini zannetmekte, İslam ülkeleri eğitime millî gelirden düşük bir pay ayırmaktadır… Ezcümle, Müslüman toplumlarda yaşanan sorunlar İslam’ın sosyal hayattan dışlanmasından kaynaklanmaktadır (İzzetbegoviç, 2016:35).

Sorunlarımızla cesurca yüzleşen Aliya, muazzam bir umutla dolu gönlünde, sadece Müslümanların değil bütün bir insanlığın yegâne alternatifinin İslam olduğunda zerrece tereddüt taşımamaktadır:

İslam dünyasının dört bir yanında yeni bir iradenin ortaya çıktığı görülmektedir. İslam düşüncesinin yol göstericiliğinde ve İslam ülkelerinin olağandışı doğal kaynaklarının maddî dayanağını oluşturacağı bu irade, yaklaşan İslami yeniden doğuş günlerinde dünyayı bir kez daha hayran bırakacaktır. Bu yeniden doğuşa katılmak her Müslümanın görevidir (İzzetbegoviç, 2016:40).

Kaynakça

İzzetbegoviç, Aliya. (1998). Doğu ve Batı Arasında İslam. Çev. Salih Şaban. İstanbul: Nehir Yayınları.İzzetbegoviç, Aliya. (2005). Konuşmalar. Çev. Fatmanur Altun ve Rıfat Ahmetoğlu. İstanbul: Klasik Yayınları.İzzetbegoviç, Aliya. (2011). Özgürlüğe Kaçışım: Zindandan Notlar. Çev. H. T. Başoğlu. İstanbul: Klasik Yayınları.

İzzetbegoviç, Aliya. (2012). İslam Deklarasyonu. Çev. Rahman Âdemi. İstanbul: Fide Yayınları.Korkmaz, Ali ve Faruk Temel. (2014). “Bir Lider ve Eylem Adamı Olarak Aliya İzzetbegoviç”. Türk Dünyası Bilgeler Zirvesi: Gönül Sultanları Buluşması. 26-28 Mayıs 2014. Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı (TDKB), s.367-378.İzzetbegoviç, Aliya. (2016). Özgürlük Mücadelesi ve İslamî Yeniden Doğuşun Sorunları. Hazırlayan ve katkı yapanlar: Mahmut Hakkı Akın, Faruk Karaarslan, Ümit Aktaş. Malatya Kültür A.Ş. Yayını, 344 s.