Alışacaklar!

Abone Ol

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sudan ziyareti ve Türkiye’nin Sevakin adası hamlesi büyük yankı uyandırdı. İstanbul’daki İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Olağanüstü Zirvesi’nde Kudüs’ün Filistin’in başkenti ilan edilmesi ve ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs kararının Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda ezici çoğunlukla reddedilmesi dikkatleri Türkiye’nin üzerine çekmişti.

Çünkü bu diplomatik başarıların elde edilmesine Ankara öncülük etmişti.

Ardından Erdoğan’ın Sudan, Çad ve Tunus’u kapsayan Afrika gezisi geldi.

Cumhurbaşkanı’nın gezinin ilk durağı Sudan’da büyük bir coşkuyla karşılanması, tüm dünyaya yansıyan o görüntüler, Erdoğan’ın Sudan Parlamentosu’na girişi sırasında yükselen tekbir sesleri ve Hartum Üniversitesi Rektörü’nün Cumhurbaşkanı’nı takdim ederken söyledikleri yeminli Türkiye ve Erdoğan düşmanlarını hoplatmaya yetmişti.

Sevakin’in Türkiye’ye tahsisi ise söz konusu kesimin yaralarına adeta tuz bastı.

Günlerdir acı içinde kıvranıyor ve öfkeyle Erdoğan’a saldırıyorlar.

Türkiye’nin Arap ülkelerinin güvenliğini tehdit ettiğini öne sürüyorlar.

BAE Dışişlerinden Sorumlu Bakanı Enver Gargaş, birkaç bölgesel eksenin Arap dünyasının aleyhine olacak şekilde nüfuzlarını genişletmeye çalıştığını söyleyerek Arap ülkelerinin hep birlikte buna karşı koyması gerektiğini söyledi.

Söz konusu eksenlerin emellerini gerçekleştirmek için mezhepçiliği ve hizipçiliği kullandığını ifade ederek, “Arap dünyası Tahran’dan veya Ankara’dan yönetilmeyecek. Bilakis Arap başkentleri hep birlikte yönetecek” dedi.

BAE’nin bir anda “Arap milliyetçiliği” bayrağına sarılmasının nedeni Türkiye’nin karşısına tek başına çıkamayacağını çok iyi biliyor olması.

“Arap dünyası” derken de kendi politikalarına göre şekillendirdiği bir dünyayı kastediyor.

O dünyanın ne olduğunu bize yine Gargaş açıklıyor.

BAE’li bakan, Arap dünyasının omurgasını Riyad’ın ve Kahire’nin oluşturduğunu söylüyor.

Yani kısaca, “Suudi Arabistan ve Mısır ne isterse diğer tüm Arap ülkeleri o isteğe boyun eğsin” diyor.

22 ülkeden oluşan Arap Birliği’nin diğer üyelerinin iradelerini yok sayıyor.

BAE’li bakanın kendi ülkesini Arap dünyasının en önemli ülkeleri arasında saymadığını fark etmişsinizdir.

Bu tevazudan falan kaynaklanmıyor.

Bilakis Gargaş’ın Riyad ve Kahire’yi öne sürmesinin altında yine bir hinlik yatıyor.

Çünkü BAE, her iki başkenti de kendisinin yönlendirdiğine inanıyor.

Bu konuda haksız da sayılmaz.

Fakat ne yaparlarsa yapsınlar söylemlerinin Arap halkları arasında pek fazla karşılığı yok.

Çünkü Arap dünyasını paramparça hale getirip mahveden bizzat kendileri.

İsrail’in Kızıldeniz’deki faaliyetlerini, bölgedeki Amerikan, İngiliz, Fransız ve hatta Rus üslerini Arap dünyasına tehdit olarak görmüyorlar fakat Müslüman Türk askeri varlığının Arap ülkeleri için büyük bir tehdit olduğunu söylüyorlar.

Daha da ötesi Türkiye’yi eleştirirken aslında Sudan’ın güçlenmesini de tehdit olarak algıladıkları gerçeğini gizleyemiyorlar.

Mısırlı yorumcular, iki ülke arasındaki ihtilaflı “Halayib” bölgesine dikkat çekerek, Sudan’ın askeri açıdan gücünü artırmasının Mısır’ın milli güvenliği için tehdit oluşturduğunu ileri sürüyorlar.

Hatta Mısır Vakıflar Bakanı dün Cuma namazını Halayib bölgesinde kılarak güya Hartum’a mesaj verdi.

Geçmişte benzer eleştirileri ve iddiaları Türkiye’nin Somali’deki ve Doha’daki üsleri için de dile getirmişlerdi.

Zamanla hepsine ve hatta daha fazlasına alışacaklar.

Buna mecburlar.

Çünkü birileri rahatsız oluyor diye Türkiye’nin doğru bildiği yoldan dönmeye hiç niyeti yok.