Suudi Arabistan’da prensler, bakanlar ve iş adamlarından önce onlarca alim gözaltına alınmıştı.
Hâlâ da gözaltındalar.
Söz konusu alimlerin ortak özelliği toplum tarafından sevilip sayılmaları ve yönetimin her adımına körü körüne destek vermeyecek kişiler olmaları.
Suudi Arabistan toplumunu kısa sürede değiştirerek sekülerleştirmeyi ve İsrail’le diplomatik ilişki kurmayı kafasına koyan Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın atacağı adımlara karşı bir şekilde sesini yükseltecek alimleri susturması gerekiyor.
Onların yerine İsrail’le ittifakın caiz olduğuna dair fetva verecek sözde alimlere ve bu tür bir adımın ülke yararına olduğunu halka anlatacak gazetecilere ve yazarlara ihtiyacı var.
“İsrail bölgede ağırlığı olan ve varlığı inkar edilemez bir devlet.”
“Filistinliler bile İsrail’le görüşüp anlaşma yaparken biz neden kraldan çok kralcı olalım?”
“İsrail’de yaşayan binlerce Filistinli Müslüman var.”
Bu tür söylemlerle son günlerde Körfez ülkelerinde yoğun bir kampanya yürütülüyor.
Kuveytli yazar Abdullah El-Hedlaq gibilerin gerçekte Filistin diye bir devlet olmadığı ve işgal altındaki Filistin topraklarının Yahudilere ait olduğunu öne sürecek kadar ileri gitmeleri toplumu İsrail’le ilişkileri kabule hazırlama kampanyasının bir parçası.
Kısacası, taşlar bağlanırken köpekler serbest.
Bu arada, gözaltındaki alimlerle pazarlık yapıldığı, MBS’nin adımlarına destek veren açıklamalar yapmayı kabul ederlerse serbest bırakılacaklarının söylendiği fakat şu ana kadar hiç birinin bu öneriyi kabul etmediği belirtiliyor.
“Ilımlı İslam” ve “reform” iddiasındaki MBS, “halkı yönlendirmek için dini istismar etme” politikasından vazgeçmiş değil.
Ülke içindeki alimleri gözaltına alarak susturan Suudi Arabistan yönetimi, halkın ülke dışındaki alimlerden etkilenmesini de önlemek istiyor.
Yusuf El Karadavi başkanlığındaki Dünya Müslüman Alimler Birliği’ni “terör örgütü” ilan etmesinin nedeni bu.
Suudi Arabistan Büyük Alimler Konseyi 26 Ekim’de yayınladığı bildiride, Dünya Müslüman Alimler Birliği’nin “hizipçi ve dar düşüncelere dayalı” görüşleri olduğunu, Arap ve İslam ülkelerinde fitne çıkardığını öne sürerek, ilim talebelerini bu tür birliklere üye olmamaları yönünde uyarmıştı.
Birliğin dünyanın dört bir yanındaki alimlerden ve davetçilerden 95 bin üyesi var.
Başkanı Yusuf El-Karadavi ise yardımcısı Umman Sultanlığı Müftüsü Ahmed El-Halili.
Dolayısıyla Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi bir ülkenin en yüksek dini otoritesi “terör örgütü üyesi” ilan edilmiş oluyor.
Birçok toplantısını da İstanbul’da gerçekleştirdiğini not edelim.
İsrail Başbakanı Netanyahu, geçen hafta Enver Sedat’ın İsrail’i ziyaret edişinin 40’ıncı yıl dönümü dolayısıyla İsrail parlamentosu Knesset’te düzenlenen oturumda yaptığı konuşmada, “Barışın genişletilmesinin önündeki en büyük engel bugün çevremizdeki ülkelerin liderleri değil. Bu engel Arap sokağındaki kamuoyundan kaynaklanıyor” diyerek bir gerçeğe işaret etti.
O engelin aşılması için halkların – icabında zor kullanılarak – dönüştürülmesi gerekiyor.
Halkların dönüştürülebilmesi için de onlara rehberlik edebilecek alimlerin susturulmasının şart olduğunu biliyorlar.
Özetle söylemek gerekirse, alimlerin oluşturduğu birliği terör örgütü ilan etmenin başlıca hedefi, söz konusu birliğin görüşlerinden etkilenmemesi için halkı korkutmaya çalışmak.