Geride bıraktığımız " Dünya Kadınlar Günü" bir dizi cinayet ile 'kutlandı' malûm.
Kadından doğma birçok erkek, birçok kadını doğradı.
Kadın cinayetleri sıradan olmaktan çıktı, 'çeşitlilik' arttı.
Üstüne beton dökeninden, çatıya gömene kadar bir dolu canilik, sapıklık…
* * *
Bu tatil gününde kan kokan bir yazı yazmak değil niyetim.
Meslekte çift haneyi geride bırakmış, çeyrek asra yaklaşan biri olarak, artık medya üzerine bir iki laf etme hakkını kendimde buluyorum, izninizle...
* * *
Şu çok net; gazeteler yazdıkça, televizyonlar okudukça, cinayetler artıyor!
Bakın, 2000’lerin başında 'satanist cinayetler' revaçtaydı; yaza konuşa büyüdü. Ne vakit medya peşini bıraktı, satanistler unutuldu gitti.
2003'te 'taksici cinayetleri' başladı; hemen her gün bir taksici öldürülüyordu. Hatta şoför ile yolcu arasına bölme yapmaktan, panik butonuna kadar birçok tedbir konuşuldu. Sonra cinayet haberleri de unutuldu, cinayetler de…
Daha eskilerden 'kapkaçları' hatırlıyorum mesela, gazetecilik mesleğimin ilk yıllarında. Akşam haberlerinde, ekranlarda elinde çanta ile kaçan ve onu canhıraş kovalayan enstantaneler vardı.
2008’de " anne katilleri" sahne aldı. Yazdıkça arttı, arttıkça yazıldı.
Bir ara 'çakmak gazı ölümleri' vardı, bugün kimse hatırlamıyor.
Sonra yumurtalı eylemler…
* * *
Medyanın bu olumsuz “domino etkisini” kimse inkâr edemez.
Gazete sayfaları, televizyon ekranları, sadece karanlıkların aralandığı bir pencere, bir ayna değil; aynı zamanda da kitle iletişim aracı olarak kötülüklerin üzerinde yaşandığı bir sahne, kötülüklerin beslendiği, alet edildiği bir kaynak...
O bakımdan belki de yetkililerin bu uğultu içinde 'kadın cinayetleri' haberlerine bir "kontrol" getirmesi gerekir. Her yanda ayyaşlık, hırsızlık, ahlâksızlık, iğrenç küfürler, kin duygusu kol geziyor. Bir milletin cahilliği, kabalığı, sarhoşluğu, hastalıkları, yoksulluğu; biraz medyanın suçu... Körebe oynamaktan ne zaman vazgeçeceğiz?
* * *
Bir de 'televizyon adalet sarayı' ve ' sosyal medya mahkemesi' var.
Bunlar da son derece sakıncalı...
Milyonlarca insan bedenen, ruhen, fikren ve ahlâken çöküyor; kimse ise bu kokuşmuşluğu görmüyor olamaz.
Adaleti reytinge kurban etmemek gerekir.
Gözaltıları ve serbest bırakmaları “tık sayısı” belirlememeli…
Bütün bunlar memleketin adaletine olan güveni sarsıyor.