Algıların ayartmasına kanmamak

Algıların ayartmasına kanmamak
Abone Ol

Dünyayı hangi gözlerle görüyoruz?

Durduğumuz ve baktığımız yeri kendimiz mi tespit ediyoruz?

Duyduğumuz sesler, zihnimizde canlanan imgeler ne kadar bize ait?

Farkında olalım ya da olmayalım, algılarımız sürekli bir şekillendirme çabasıyla karşı karşıya.

Tıpkı usta bir ressamın tuvaldeki renkleri ve çizgileri yönlendirmesi gibi, birileri de bizim gerçeklik tablomuzu fırça darbeleriyle yeniden çizmeye çalışıyor.

Bu çaba, görünmez iplerle zihinlerimizi belli bir yöne çekmeyi amaçlıyor; kitlelerin düşünce akışını belirli vadilere yönlendirmek için hummalı bir faaliyet yürütülüyor.

Bu incelikli yönlendirmenin gücüyle ak karaya, kara ise aka dönüştürülebiliyor.

Sahnenin bir köşesi projektörlerle aydınlatılırken diğer köşesi kasıtlı bir loşluğa terk ediliyor.

Neyi, ne kadar göreceğimize; neyi, hangi yoğunlukta hissedeceğimize karar verenler aslında hakikatin kendisiyle oynadıklarının da farkındalar.

Oysa hakikat, bu tür manipülasyonlardan bağımsız ve kendi başına bir değer taşır.

Kristal bir vazo gibi kırılgandır belki ama özünde saf ve katışıksızdır.

Hak ve hakikatin yanında durmak, engebeli bir yolda yürümek gibi olsa da insana içsel bir güç ve onur verir.

Yalan ise ne kadar süslü ve görkemli kostümler giyerse giysin, temelde zayıf ve dayanıksızdır.

Hakikat, bir ışık hüzmesi gibidir; en beklenmedik çatlaktan sızar, en kalın duvarların arkasından bile varlığını hissettirir.

Onu tamamen örtbas etmek, güneşi avuçlarla kapatmaya çalışmak kadar beyhude bir çabadır.

Ne kadar ustaca kurgulanmış olursa olsun, algı oyunları hakikatin özünü yok edemez.

Tarihin farklı dönemlerinde ve coğrafyalarında bu algı şekillendirme çabalarına rastlamak mümkündür.

Özellikle kriz anlarında veya güç dengelerinin yeniden kurulduğu zamanlarda anlatılar çarpıtılabiliyor, olaylar farklı bağlamlara oturtulabiliyor.

Oysa aldatmacanın ömrü kısadır.

Özenle inşa edilen yalan kuleleri, zamanın rüzgârıyla veya hakikatin bir tek sarsıntısıyla yerle bir olmaya mahkûmdur.

Bu yüzden, gerçeği eğip bükmeye çalışanlar aslında kendi altlarını oymaktadırlar.

Bu yanıltıcı gölge oyunlarına kanmamak, hep birlikte doğrunun aydınlık ve sağlam zemininde durmak, insan onurunu hiçe sayan, adaletsizliği meşrulaştıran her türlü yaklaşıma karşı ortak bir duruş sergilemek için uyanık olmak lazım.

Küresel bir köye dönüşen dünyamızda bir köşedeki adaletsizlik, diğer köşedeki vicdanları da sızlatmaktadır.

Doğruluk insanı güçlü kılar; yalan ise sadece güçlü gösterir.

Ve bir gün tüm perdeler indiğinde, tüm maskeler düştüğünde, hakikat tüm çıplaklığıyla orta yere serildiğinde algı oyunlarıyla gerçeği gizlemeye çalışanlar, aynadaki yansımalarıyla yüzleşmek zorunda kalacaklardır.

Eğer yüzleşecek bir yüzleri kalmışsa...