Modernleşmeyle birlikte, insanın hakikat pazarındaki sermayesi, alım/satım gücü genişledi. Hakikat, perakende sabiteler kışkırtılarak kolayca ve sınırsız sayıda üretilen bir toptan malı artık. Dağıtımı yapılan malı cazibeli kılan nitelik ise; talibinin zevkine göre bukalemunlaşabilmesi…
Satıcı, müşterinin algısına göre hakikat gibi tanımlanan sunî olgular satabiliyor bu sirkülasyon sürecinde. Müşteri de kendi sübjektif algısının objektif bir olgu biçimine sokularak kendisine kakalanmasından memnun kalabiliyor…
Bu piyasada herkes hakikat sahibi.
Her müşteri bir satıcı ve her satıcı bir müşteri.
Çeşitli arbitraj hamleleriyle, çocuk katili ve tecavüzcü bir teröristi, boynuna kırmızı fular iliştirip kamera karşısında popülist tekerlemeler söyleterek hümanist bir barış elçisine çevirebilirsiniz bu idrak borsasında. Yahut demokrasiye ve özgürlüğe dair kitaplar yazdırıp resimler çizdirerek, onu masum, karizmatik bir profile oturtabilirsiniz. Muazzam bir entelektüel desteğe yaslayabilirsiniz terörün sırtını. Bilim ve sanattan, ihaneti savunucu yıkılmaz kalkanlar işleyebilirsiniz…
Siyonistlerin faiz temelli tefeciliklerini yahut İngiliz sömürgesi sözde devletlerin kıtalararası maden hırsızlıklarını, ağaç bahanesiyle meşrulaştırabilirsiniz mesela bu pazarda. Irzına geçilmiş ormanlardan yer kapıp, yemyeşil güzelliklerin içindeki betonarme villasından çevrecilik edebiyatı yapan yüzlerce aydın röprodüksiyonu salabilirsiniz toplum zihnine…
Ülkesinin Akdeniz’deki haklarını aramasından rahatsız olan, silah sanayiindeki inovatif atılımları market (drone)larına benzeten, 21. yüzyılın İpek Yolu’nu göklere taşıyan başarılı bir havalimanı projesine menopoza girmiş emekli tripleriyle sataşan bir vatandaş tipi sunabilirsiniz piyasaya örneğin.
İki asır evvel hüviyetine giydirilen özenti ve sahte hakikatlere güvenip, kibirli bir hadsizlikle öz milletinin 1400 yıllık muazzez hakikatlerine dil uzatan ukala cahiller pompalayabilirsiniz sosyolojinin göbeğine. Mutlak kutsalları yıkıp mukayyet kutsallar dayatan yüz yıllık bir fikir diktatoryasını, halen en yüksek rayiç bedellerle pazarlayabilirsiniz. En rezil ahlaksızlıkları, en adi hainlikeri; heykelleştirilmişmarkaideolojilerin gölgesinde gizleyebilirsiniz…
Öyledir çünkü:
Modern dünyada hakikat ve hakikatin kavranış biçimleri ticarîleşmiş, birey ve cemiyet bazında düşünsel reaksiyonlar bir tür finans-kapital genelevine hapsolmuştur. Türkiye’nin aslî hakikatleri de, yoğun tahripler sonucu bu geneleve düşerek metalaşmış, ithal gerçeklerin tecavüz hamlelerine maruz bırakılan bir spekülasyon malına dönüşmüştür…
Hakikat, hakikat pazarını kuran arsa sahiplerinin devamlı manipüle ettiği bir arz-talep akışına göre tüketiliyor mevcut düzende. Ve yine bu nispette dogmatik, evrilebilir hakikatler üretiliyor. En nihayetinde de hedef toplumlar, hakikatin enflasyona uğradığı her yeni krizde, alıcının satıcıyı satıcının da alıcıyı suçladığı bir sosyal kargaşaya itiliyor. Pazar, kaostan besleniyor kısaca. Her bir kaos, kendi yapay gerçeklerini sivrilterek, saf hakikati parçalayıp etkisizleştiren bir nüfuz alanı fethediyor…
İflas bayrağını çekmemek içindirayet göstermemiz lazım.
Tekelden fışkırma renkli ve kullanışlı hakikatler, her sahada,postmodernkolonyalizmin verimli bir meşruiyet aracı olarak yoğruluyor zira. Kendi pazarımızı kuracak gücümüz de yok. O halde, bizi piyasanın ‘’balinası’’ konumuna yükseltecek her adımda üzerimize basan simsarları boğmamız ve onlarla ortak bir hakikat hissesinde buluşamayacağımızı kabul etmemiz gerekiyor…