‘İnşallah kadın hâkim değildir’
Bu temenniyi taciz davalarında erkeği savunacak olan avukatlardan çok işittim.
Avukatlara göre kadına taciz davasına kadın hâkim tarafından bakılacaksa erkeklerin hiç amma hiç kurtuluş ihtimali yoktur.
Mevzuyu Fikri Sağlar ile gündemimize dönen ‘başörtülü hâkim’ tartışmalarına bağlayacağım.
Meseleyi kadın merkezli tartışmadan uzaklaştıran, tek başına tesettür meselesi olarak düşünmemizde ısrarcı olan mekanizma var.
Fikri Sağlar’ ın, “Yargılandığım zaman türbanlı hâkimin haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getirebileceği konusunda kuşkum var” sözleri yer, zaman ve söyleyiş olarak farklı olsa da yeni değildir.
Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu üyesi Alev Alatlı’nın, 2008 yılında zamanın gazetesi için yazdığı fakat gazetenin GYY’sinin “okurumuz buna hazır değildir” bahanesiyle yayınlamadığı ‘İçeriden Mırıldanmalar’ başlıklı yazısı var.
Der ki Alev Hoca;
“Türk toplumun eriştiği tarihinin bu noktasında, yargıç kürsüsündeki yerini dişiyle tırnağıyla elde etmiş yeni kadın, tanık mahallindeki hemcinsinin şahitliğini irade ve akıl bakımından erkeklerden daha zayıf olduğu gerekçesiyle reddetmeyi aklından bile geçirmezken, dünya ve kâinat görüşünü türbanı aracılığıyla ilân eden kadın yargıcın vereceği hüküm, erkek cinsi lehine cinsiyet ayırımı yapacağının peşinen kabulü demek olacağı için korkutur.
Benzeri korkular tıptan sahne sanatlarına, öğretmenlikten turizme kadar hemen her uğraş dalında nüksedebilecek; yalnız seyahat edememekten yönetici kadrolarından uzak durmaya varıncaya kadar çok sayıda olası yasaklar gündemde kalmaya ve ürkütmeye devam edeceklerdir.
Bana sorarsanız, türban sorunu işbu “kadının kadına ihaneti” olarak ifade ettiğim açmazda düğümlenmektedir”
İki korkulu iddia yahut iddialı kuşku var;
Sağlar’ın kuşkusunda, türbanlı hâkim dünya görüşü lehine ayrım yapacağını, Alev Hanımın korkusunda, dünya görüşünü türbanıyla ilân eden hâkim erkek cinsi lehine ayırım yapacağını peşinen kabul etmiş demektir.
Yazının yazıldığı 12 küsür yıldan bugüne Alev Hanımın düşüncelerinde nelerin değiştiğini merak ediyorum?
Zira yazısını bitirirken, “Her hâlükârda, konu üzerinde tartışacak, uzlaşma zemini arayacak, meseleyi çözüme ulaştırmaya çalışacak olan kadınlardır; kadınlar üzerinden ahkâm kesen muhalif ya da muvafık erkekler değil” diyordu.
Tartışmayı hem üç beş adım ileriye (belki de geriye) götürmek hem de hatırlatmak adına sormak istiyorum;
Kadının hâkimliği meselesinde üç temel görüş hakim;
Mâliki, Şafii ve Hanbelîlere göre kadının hâkimlik yapması caiz değildir.
Taberî ve İbn Hazm’a göre kadının hâkimlik yapması caizdir.
Hanefîler, kadının hâkim olmasını şahitlik yapabileceği muamelat konularıyla sınırlandırmıştır.
Bugün, kadının beyanı esasken dahi kadına karşı pozitif ayrımcılık revaçtayken, bu üç görüşten terkibi hükmün veyahut içtihadın neş’et edebilmesi mümkün müdür?