Bundan tam bir yıl önce İzzeddin El-Kassam Tugayları ve Gazze Şeridi’nde faaliyet gösteren Filistinli direniş grupları sınırı geçerek yakın bölgelerdeki İsrail üslerine ve Yahudi yerleşkelerine baskın düzenledi.
Aksa Tufanı Operasyonu adı verilen eylemde İsrailli onlarca asker ve sivil esir alınarak Gazze Şeridi’ne götürüldü.
Yenilmez denilen İsrail ordusuna ve istihbaratına büyük darbe vuran eylem direniş taraftarlarınca şükür secdeleriyle kutlandı.
Eylem kararını Yahya es-Sinvar, Hamas’ın Gazze Şeridi dışındaki liderlerinden habersiz almış, İsmail Heniyye ve Halid Meşal gibi önde gelen isimlere önceden bilgi verilmemişti.
Hamas liderleri bugün Aksa Tufanı Operasyonu’nu hararetle savunuyorlar.
7 Ekim’den önce haberleri olsaydı ve görüşlerine başvurulsaydı sonuçlarını göz önünde bulundurarak yine de eyleme yeşil ışık yakarlar mıydı?
Bu sorunun cevabını belki hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.
Aksa Tufanı Operasyonu’nu destekleyen Filistinliler bu savaşın sonunda İsrail’in yok olacağına inanıyorlar.
Bu nedenle savaşın yayılmasını ve ümmetin tamamının Mescid-i Aksa’yı özgürlüğe kavuşturacak savaşa fiilen katılarak zafer onurundan nasibini almasını istiyorlar.
Gazze Şeridi ve Güney Lübnan dosyalarının birbirinden ayrı ele alınmasına da karşılar.
Çünkü böyle bir ayrım İsrail ve Hizbullah arasında bir ateşkes anlaşması imzalanmasına ve işgal ordusunun daha sonra tüm gücüyle Gazze Şeridi’ne yüklenmesine yol açar.
İzzeddin El-Kassam Tugayları işgal güçlerine Gazze Şeridi’nde bir yıldır kök söktürüyor.
Aylardır verilen efsanevi mücadelede en büyük pay, hiç şüphesiz evlerini ve en yakınlarını kaybetmelerine rağmen kesintisiz bombardıman altında sabırla direnişe sahip çıkan Gazze Şeridi sakinlerine ait.
Direnişin bu kadar güçlü olmasında tünellerin ve böyle bir savaş için yapılan uzun hazırlıkların da payı büyük.
Çoğu kimse o tünellerin kazılması sırasında birçok mücahidin göçükler sebebiyle şehit olduğunu bilmez.
Gazze Şeridi’nde çok sayıda İsrailli esirin olması, savaşın uzaması ve yayılma ihtimali, İsrail toplumundaki bölünmüşlük ve esir ailelerinin Netanyahu’ya yaptığı baskı gibi faktörler direniş gruplarının elini güçlendiriyor.
Buna karşılık işgal güçlerinin hava üstünlüğü ve uluslararası hukuku hiçe sayarak gerçekleştirdiği katliamlar direnişin zayıf noktasını oluşturuyor.
Tabii bir de Batı Şeria’dan, Kudüs’ten, 1948’de işgal edilen topraklarda yaşayan Filistinlilerden, Arap ve İslam ülkelerinden beklenen desteğin gelmemesinin yol açtığı hayal kırıklığı var.
Ümmetin içinde bulunduğu durumu ve koşulları yanlış okumanın da bu hayal kırıklığında payı olduğu söylenebilir.
Gazze Şeridi’nde savaşan Filistinli gruplar önceki gün ortak bir bildiri yayınlayarak savaş sona erip işgal güçleri tamamen çekilmedikçe ateşkesi kabul etmeyeceklerini duyurdular.
Savaş sonrası Gazze Şeridi’nin kim tarafından yönetileceğine sadece Filistin halkının karar verebileceğini ve Filistinlilerin uzlaşısı dışında dayatılacak her yönetime “işgalci” muamelesi yapılacağını açıkladılar.
Mevcut koşullarda taraflardan biri mutlak şekilde yenilgiye uğramadan savaşın sona ermesi mümkün görünmüyor.
Allah şehitlere rahmet etsin, yaralılara acil şifalar versin ve Müslümanlara zafer nasip eylesin.