Aksa Tufanı İsrail şiddetinin doğal sonucuydu

Abone Ol

Batı Şeria’nın çeşitli kentlerinde neredeyse her gün baskın düzenleyerek Filistinlileri öldüren, evlerini yıkan ve aileleri tehcir eden İsrail’deki aşırı sağcı Netanyahu hükûmeti, provokasyonlarına karşı unutamayacağı bir tokat yedi. Filistin İslami Direniş Hareketi’ne (Hamas) bağlı savaşçılar, cumartesi sabahı Gazze’den bir çıkış operasyonu yaparak Gilaf Gazze diye tabir edilen Gazze Şeridi’nin etrafındaki yasa dışı onlarca Yahudi yerleşimine girdi. Son 50 yılın en büyük operasyonu olarak nitelendirilen ve çapına yaraşır bir isimle “Aksa Tufanı” olarak nitelendirilen operasyon sırasında Hamas savaşçıları, şu ana kadar resmî rakamlara göre asker-yerleşimci toplamında 1100 İsrailliyi öldürdü. Aralarında üst düzey komutanların olduğu onlarca İsrailliyi kaçırarak Gazze’ye götürdü.

Bu büyük saldırı aslında yaklaşık 10 aydır Netanyahu hükûmeti tarafından beslenen bir şiddet sarmalının son halkasıydı. Netanyahu hükûmeti, tufana giden süreçte Batı Şeria’daki operasyonlarıyla en az 250 Filistinliyi öldürdü, onlarca Filistinli aileyi tehcir etti ve yine onlarca Filistinliyi tutukladı. Burada daha önce yazdığım “Batı Şeria’da şiddet neden artıyor?” başlıklı yazıma referans vererek bahsi kapatayım.

Hamas’ın belki de nesilden nesile anlatılacak inanılmaz operasyonunun ardından Gazze’ye hava saldırıları başlatan İsrail ordusu, taş üstünde taş bırakmazken direniş de ulaştırabildiği her yere füze yağdırıyor. Hamas’ın askerî kanadı İzzeddin el-Kassam Tugaylarının Sözcüsü Ebu Ubeyde, hareketin ele geçirdiği esirleri Gazze’de vurulması muhtemel birçok noktaya yerleştirdiklerini ilan ederek, “Bizim başımıza gelenler onların da başına gelecek.” dedi ancak İsrail buna “Esirlerin zarar görmesine dikkat edeceğiz ama vururken onları göz önünde bulundurmayacağız.” diyerek karşılık verdi.

Yerleşimciler sivil mi?

Hamas’ın operasyonunda konuşulan ve Batılı ülkelerin de İsrail’e destek verirken öne sürdüğü en önemli detay, Hamas savaşçılarının girdikleri yerleşimlerde çok sayıda “sivil” yerleşimciyi de öldürmeleri oldu. ABD Başkanı Joe Biden, durumu iyice dramatize edip “Kalbimiz kanıyor!” derken, başta Fransa olmak üzere birçok ülkeden “sivillerin” hedef alınmasına dair kınama geldi.

Bu tartışmanın en önemli yönü, söz konusu yerleşimcilerin uluslararası kanunlarca yasa dışı olarak kabul edilmesidir. İsrail, son dönemde bu yerleşimlerin sayısını artırırken buna ABD’den çok sayıda tepki geldi. Washington’dan üst düzey yetkililer, Batı Şeria ve Gilaf Gazze’ye ziyaretler gerçekleştirerek yerleşimci Yahudilerin burada estirdiği teröre dikkati çekti. Biden başta olmak üzere çeşitli ABD’li yetkililer, Netanyahu’ya bu yerleşimleri genişletmemesi konusunda defalarca uyarılarda bulundu.

Bütün bunlar bir yana, İsrail’de erkek ya da kadın fark etmeksizin herkesin askerlik hizmetine tabi olması ve özellikle yerleşimcilerin silahlı olması sivil tartışmasının tümüyle bir şehir efsanesi olduğunun açık göstergesi. Söz konusu Batılı yönetimlerin İsrail tarafından Gazze’de hedef gözetmeksizin yapılan saldırılara yeterince tepki vermemesi de sivil hassasiyetin sınırlarını göstermesi açısından önemli bir done. Buna karşılık ABD ve Rusya dahil, neredeyse her ülke Filistin meselesinin iki devletli çözümle çözülebileceği konusunda hem fikir. Hamas’ın bu saldırısının da Netanyahu hükûmeti tarafından sürekli harlanan şiddet dalgasının tabi sonucu olması uluslararası güçlerin meseleye buradan yaklaşması gerektiğini ortaya koyuyor.

Turnusol kâğıdı

Operasyonun yapılma zamanlaması ve yapıldığı yer, Batılı ülkeler açısından tam bir turnusol kâğıdı. Belirttiğim üzere bu saldırı İsrail’in yükselttiği şiddetin bir sonucu olarak geldi. Yapıldığı yer ise uluslararası kanunlarca yasa dışı kabul edilen Yahudi yerleşimler.

Söz konusu ülkeler ise meseleyi siyasi çatışmalarının kurbanı hâline getiriyor. ABD, İsrail açıklarına savaş gemilerini yığıp Tel Aviv’e sanki ihtiyacı varmış gibi silah desteği sunarken, Rusya ise Suriye’de asla umursamadığı uluslararası kararları öne sürerek iki devletli çözüm seçeneğinden bahsediyor. Saldırı sonrası yapılan BMGK toplantısında da bu durum açık bir şekilde kendini gösterdi. ABD, Hamas’ın kınanmasını istedi, buna karşılık Rusya ve Çin, kınama talebini reddederek veto kartını gösterdi.

Bu noktada öne çıkması gereken başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerinin Filistin halkının yaşam hakkı ve Yahudi yerleşimlerin yasa dışılığı ile saldırının Netanyahu hükûmetinin şiddet politikalarının doğal bir sonucu olduğu olduğuna vurgu yapması olduğunu düşünüyorum. Bunu yaparken de kararlı bir tutum sergilenerek öncelikle Gazze’de yaşanan insanlık dramına bir son verilmesi şart. Aksi hâlde Gazze bu kez öncekilerden çok daha büyük bir yıkımla karşı karşıya kalacak gibi gözüküyor.