Akıl fikir, şekil şükül…

Abone Ol

İran, Irak, Suriye, Libya sarmalında Türkiye, dünyanın merkezi durumunda… Doğu Akdeniz ve Ege meselesini saymıyorum bile…

Batı neden sadece Türkiye ile ilgili görünüyor? Mesela neden Arap dünyası doğrudan onların dikkatinde değil? Çünkü bugüne kadar Arapları çok kolay kontrol altına alabildikleri gibi şimdi de başarabileceklerini biliyorlar. Haksız da değiller…

Tarihe baktığımızda büyük devletler kurmuş tek millet Türklerdir. Yani tarihimiz Hunlar, Selçuklular ve Osmanlılardan ibaret değildir. İslam öncesi, sonrası, Moğol istilası öncesi ve sonrası, Anadolu beylikleri vs…

Tarihte ne zaman bir Türk devleti yıkılmışsa yerine mutlaka yeni bir Türk devleti kurulmuştur. Osmanlı çökünce de tarihi zincir kopmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar bütün Türk devletleri tarihi bir zincir gibi birbirlerine bağlıdır. Zincirin birer halkası gibidir…

Geleneğiyle, tarihiyle, diliyle, kültürüyle…

Cumhuriyet kurulduktan hemen sonra geçmişle bağlantının kesilmesi için çok uğraş verildi. Çeşitli kanonik yapılar geçmişi yok etmek için resmi ve gayr-ı resmi saçmalıklar yaptı ama zincirin halkası kopmadı.

Alfabe değişikliği yeryüzünde yaşanmış en büyük dil soykırımı idi. Bu süreç bile atlatıldı ama dil faaliyetlerine ilişkin doğru düzgün bir çalışma ortaya konamadığı için millet ikna edilemedi. Tarih öğretimi konusunda da aynı aymazlık vardı. Laiklik dinin yerine ikame edildi. Millet dininden uzaklaştırıldı. İşkenceler ve büyük cezalarla…

Bu konudaki yetersizliklerin farkına ancak 1930’larda varılabildi. Türk Ocağı bünyesinde kurulan Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti ilk adımdı. 1931’de Türk Tarih Kurumu’nun, 1932’de Türk Dil Kurumu’nun, 1935’te Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin kurulması bu sürecin sonucudur.

Ancak 10 yıl içinde…

1940’lı yıllarda bu süreç Tek Parti’nin batılılaşma reformuna peşkeş çekilmiştir.

Tevhid-i Tedrisat Kanunu‘yla kurulan Darulfünun İlahiyat, 1933’teki üniversite reformunun ardından öğrenci azlığı gerekçesiyle kapatılmıştır. Bu bölümün yerine İstanbul Üniversitesi‘nde bir enstitü teşkil edilmiş, ancak 1949’da ‘ihtiyaçtan’ dolayı Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi kurulmuştur.

Sadede gelelim…

Bir topluluğun millet olabilmesi için ortak değerlere sahip olması gerekiyor. Peki, nedir bu ortak değerler?

Dildir, tarihtir, inançtır, gelenektir, görenektir…

Bütün bu değerler bir araya getirilemezse millet olma vasfı da kazanılamaz.

Bir topluluğun devlet olabilmesi için üç şart gerekir:

Adına millet denilebilecek bir topluluğun olması,Milletin vatan telakki edebileceği bir toprağa sahip olması,

Kendi iradesiyle kanununu çıkarabilen, elçisini gönderebilen, kendi hukukunu kurup kurumsallaştırabilen bir yapıya sahip olması… (Prof. Dr. Abdülkadir Donuk, Türk Kültürü Araştırmaları Dergisi)

Tarihe baktığımızda Türk devletlerinin çok çabuk kurulup yıkılabildiğini görürüz.

İşte bugün ve artık…

Yıkılmamak için yukarıda saydığımız değerlere sıkı sıkıya sahip olmamız gerekiyor.

Şeklî olandan aklî olana terfi edeceğiz.

Bulunduğumuz coğrafyada var olabilmemizin yolu düşünüp akletmekten geçiyor.

Buna inanacağız ve öyle davranacağız.