Testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olurmuş.Biz de öyle olmaması için müspet açıdan, gayeye matuf bir şeyler ifade etmeye çalışalım.
AK Parti’nin 15 yıllık tek başına iktidarı, yaptıkları veya yapmadıklarının bir eleştirisini yapmayacağım. Ülkemizin içinden geçtiği olağanüstü durumları da göz önüne alarak gelecekte yaşanması muhtemel bazı olumsuzlukları “referandum” üzerinden ifade ederek girizgâh yapmış olalım.
Bizim kültürümüzde hiç kimse ve kurum “La yüs’el/sorgulanamaz” değil. Ama önemli olan bu sorgulamanın ve eleştirilerin içinin dolu olması ve sonucunda da doğru şeylerin elde edilebilmesidir.
Her önüne gelenin haklı veya haksız demeden fütursuzca eleştirilerini bir kenara bırakarak “Ya hayır söyle, ya da sus” prensibinin de ışığında bir şeyler söylemeli ve muhatapları da o çerçevede bu eleştiri ve tespitleri dikkate almalı.
Bilhassa AK Parti’ye oy veren bir kısım seçmen her seçimde kendilerince farklı sebeplerden partilerine “sarı kart” gösterebiliyor. En barizleri 29 Mart 2009 yerel seçimleri ile 7 Haziran 2015 seçimleri.
Eğer diğer seçimler ile bu seçimlerdeki seçmen davranışları iyi tahlil edilmez ve ona göre politikalar geliştirilmezse seçmenin yeni bir ihtarı sürpriz olmaz.
Haziran seçimleri sonrası bu sütunlarda “Ders alınmış başarısızlık, başarıdır” demiştim. Yine “Bizi de bir dinleyen olmalı” başlıklı yazımda vatandaşın dert, tepki ve tekliflerinin değerlendirilmesi gereken bazı mekanizmalar oluşturulmalı” demiştim. Maalesef bazıları yapılmadı.
O günlerden sonra çok özel ve hızlı gündemler yaşadık. Şu an geriye dönüp bu kısa döneme baktığımızda gerekenlerin yapıldığı ve ders alındığı hususunda şüpheler hala devam ediyor.
Her seçim ve referandumun aktif etkenleri aynı olmaz. Tali faktörler de asla göz ardı edilmemeli. Hele ki referandumlar sandığa gitme ve sonuçları açısından asla “çantada keklik” görülemez.
AK Partili yetkililer ve teşkilat mensupları bazısorulara içtenlikle cevap aramalı:
“Biz her şeyi hakkıyla yapıyor muyuz? 15 Temmuz’da yaşanan birlik ve beraberlik bu güne taşınabildi mi? ‘Milletin başkaca bir seçeneği yok nasıl olsa’ duysusu teşkilatlarda hakim mi?İktidarı destekleyen basın yayın organları her şeye etki edecek düzeyde mi? Sadece Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mücadelesi her şeye yetecek mi? Bilhassa yerelde teşkilatlar halkla gerçek manada temas halinde mi? 15 Temmuz ile birlikte bazı algı operasyonları da deşifre oldu. Dış politikada bazı değişikliklere de gidildi. Türkiye üzerindeki dolar ve euro ile birlikte oluşturulmaya çalışılan ekonomik baskı vatandaşa gerektiği gibi anlatılabiliyor mu? Ortalıkta dolaşan ‘Baharda Türkiye alev alev yanacak’ söylemi boşa çıkarılarak milletin devletine tam güveni tesis edilebildi mi?”(7 Haziran sonuçları iktidara destek veren medyaya rağmen ortaya çıkmıştı. Refah Partisi’nin iktidara geldiği seçimlerde de Refah Partisi’nin bir medyası yoktu.)
Bir diğer etken “FETÖ” soruşturmalarındaki (çok istisnai olsa da) yaşanan haksızlıkların ne oranda giderilip giderilmediği olacak.
Referanduma kadar olan dönemde yaşanacak fevkaladelikler kenarda tutularak yeni bir ihtar yaşanmaması için hemen her şey ivedilikle yapılmalı. Güzellikler sizinle olsun…