8 Haziran’ın 1 numaralı gündemi AK Partinin yanlışlarıydı. Bu başlığı muhalefet taraftarlarından çok AK Parti seçmeni ve sempatizanları -sempatizandan kastım daha önce oy vermiş son seçimde vermeyen- belki bir özeleştiri kabilinden geniş geniş değerlendirmelerde bulunarak uzun uzadıya tartıştı. Elan da bu yapıcı/öz eleştirileri seçim öncesi tekrar etmemesi bakımından ele almanın tam zamanı. Genel başlık olarak AK Parti’nin hataları altında, belki de tartışılmayan bir hatası da vakıf, cemiyet, cemaat, dernek, sendika ve bilumum sivil toplum kuruluşu ile olan gereğinden fazla yakın ilişkisiydi.
Bakış açılarının menfaat üzerine kurulduğu ‘dava’ bilincinin nostaljiye dönüştüğü bir ilişkiler yumağı ile karşı karşıya gelen bizlerin bu ihtiraslarımıza vakıfları, dernekleri ve bilumum STK’ları alet etmemiz teessüfle karşılanması gereken bir mevzuudur.
Hükümete bir şekilde yakınlığı bulunan STK’larda görev almak için yoğun talep gözlenirken daha uzak çerçevede duran veya yakın olmamayı özellikle tercih eden kurumlar için ise görev talebin olmaması veya çok düşük olması ne kadar da manidardır. Dava şuuruyla görevin tevdi edildiği kurumlardan görevin ekonomik şartlarla talep edildiği kurumlara geçişimizin sıkıntılı sonuçlarını hep birlikte görmekteyiz. Hatta bu noktada STK’lar arasında usulsüz adam transferleri veya usulsüz kurum ve hizmet alanı değiştirme eylemleri vusûlü imkansız kılması bakımından gayet basit eylemlerdir. Teşkilat terbiyesi veya mantığı içerisinde olması gerekeni bilmekle birlikte bazı iştahların bildiği ile amel etmemeye yönlendirmesi konunun vahametini artırmaktadır.
Hal böyle olunca AK Parti’nin sivil toplum kuruluşları ile olan yakın teması bu tarz STK’lardaki beklenti düzeyini artırıp toplumsal kapsayıcılık ve kucaklayıcılık çizgisinden daha siyasal bir zemine kaymalarına sebep oldu. Daha da ileri düzeyde cemaat liderlerinin aleni olarak AK Parti üzerine re’y açıklaması yapmaları kendi üyeleri tarafından dahi gereksiz görülmekte idi. AK Parti’nin farkında olarak veya olmayarak aktif büro sayısını artırması bakımından hoş karşıladığı bir durum olsa da sonuçları itibariyle bu durum hem STK üyeleri hem de aynı üyelerin AK Partilileri tarafından itici bir hal olarak görüldü.
STK’ların siyasi parti bürosu gibi faaliyet göstermesi her iki kuruma da ciddi zararlar verdi. Aynı durum STK’ların veya hayır kurumlarının tüm topluma hitabı noktasında sıkıntı oluştururken AK Parti açısından da STK’lar arası çekişme ve kırgınlıklardan kaynaklı oy kaybı yaşanmasına sebep oldu. 28 Şubat sürecinde vasıfsızlık ve etkisizlik portresi çizen birçok prototip günümüzde kariyer eksenli kalifiyelilik arz-ı endamı ile bu tarz STK’larda bulunması hasbi duygularla buralarda bulunmuş insanları uzaklaştıran faktör olarak görüldü.
Aynı çerçevede bu STK’lar üzerinden bazı kendini pazarlayabilen mezkur tipler seçim sürecinde aday gösterildi. Bu durumu kabul edemeyen seçmenin çoğunun ya sandık başına giderek oy yakması ya da hiç gitmeyerek tepki ortaya koyması hafife alınmaması gereken bir durumdur. Örneğin, Van’da kullanılmayan oy sayısının 94 bin civarında olması %10 gibi bir geçersiz oya sahip olunması dikkate alınması ve rikkatle incelenmesi gereken bir durumdur.
Sendikalar gibi sürekli aidat ve parasal döngünün yaşandığı kuruluşların başındaki adamların da zihniyetinin olumsuz anlamda yüksek etkileri mevcuttu. Hükümet adına iş yapmış olmaları büyük bir cüret oldu. Hükümetin bu gibi durumlara bilerek veya bilmeyerek göz yummuş olması yine sonuçlardan okunması gereken bir diğer mevzuu olarak karşımızda duruyordu.
Özellikle eğitim sektöründe paralel yapıdan oluşan boşluğu yine onların tard ettiğimiz yöntemleriyle doldurma gayreti ne kadar kendi ayağına sıkma tavrı içinde olmaksa bazı halis eğitim kurumları ve oluşumlarının siyasi kavgaların içerisinde olmaları da bir o kadar intihar girişiminde bulunmaktı.
Bu ve benzeri durumların zihinlerde oluşturduğu kaotik senaryolar maalesef AK Partinin özellikle doğu illerinde fazlaca zayıflamasına yol açtı. Zerre kadar İslami hassasiyeti olmayan insanların bu kurumları sıçrama tahtası olarak kullanmaya çalışmaları bakımından da dikkatle üzerinde durulması gereken bir husus idi. Zira özellikle doğu illerinde toplumun tutkalı, ümmetçilik bilinci ve Peygamber Efendimiz’in (sav) sevgisi idi. Böyle bir toplumda STK’ların varoluş amacı ve faaliyet alanı da ümmetçilik ve İslami birliktelik üzerinde olduğu zaman verimli ve bütünleştirici, toplumun sivri yönlerini yontucu torna vazifesi görecekti. Siyaset girdabına tüzel kişilik olarak giren vakıflar, dernekler, cemaatler, cemiyetler v.s. v.s. farkında olmadan da olsa destek oldukları siyasi düşünceye zarar verme boyutunda oldular.
Konunun özü AK Parti’nin STK’lara öyleymiş gibi davranmaları ve görmeleri, STK’ların ise AK Parti’yi şuan kendilerini temsil eden, haklarını savunan yegane bir siyasi parti olarak görüp çalışma alanlarına siyaseti almadan üyelerini şahsi çalışmalarıyla destek olmaları gerekmektedir. Münferit üyelikler, siyasi çalışmalar konuyla ilgili zafiyet oluşturmayacağı gibi şahsi siyasi açıklamalar da bu konuda sıkıntılı bir tahribat oluşturmaz. Ancak STK’lar olarak siyasi girdaptan biran evvel çıkmaz isek toplayacağımız antipati oluşturacağımız sempatiden daha ziyade olacaktır.