TDK sözlüğüne göre popülizm, “Politik durumu dramatize ederek halkın ilgisini uyandırmak ya da diğer bir söylenişiyle “Halk yardakçılığı” olarak tarif ediliyor. Bu tarifler için “kısmen doğru”, hadi hüsn-ü zan edelim “genel anlamda doğru” diyebiliriz ama aslında popülizm tam olarak bu değildir.
Popülizm esas itibariyle bir doktrindir ve muhatabı halkın tamamı değil belirleyici özelliği olan çoğunluktur. Sözlük tarifi olarak yazmak istersek; belirleyici potansiyeli olan bir çoğunluk kesimin (halkın tamamının değil) korkularını, açlıklarını, hayal kırıklıklarını, komplekslerini, zaaflarını, beklentilerini ya da öfkelerini istismar ederek dikkat çekme kriterlerine dayanan politik doktrinlere popülizm denir. Sağ popülizm, sol popülizm ya da merkez popülizm diye üçe ayrılanlar olsa da esas itibariyle popülizmin dayandığı kurumsal bir ideoloji ya da çerçeve değerleri yoktur, popülizm popülizmdir. Sadece iki kuralı vardır: Benzer, öfke, kızgınlık, beklenti, hayal kırıklığı ya da zaafları olan çoğunlukları iyi kategorize etmek. İkinci kuralsa; “Çoğunluğun bu duyguları için bunlar haklı mı, bu istekler helal mi, bu istekler etik mi, bu istekler evrensel hukuka uygun mu, bu isteklerin uzun vadede zararı olur mu, bu istekler toplumun ilerlemesi için engel olur mu?” diyerek hiçbir elekten geçirmeden hepsini kutsamak ve sonuna kadar istismar etmek. Kısaca halkın kesimlerinin içinde kaynayan duygusal bir sıkıntıyı alıp köpürtme işi popülizmdir.
Bu iyi bir şeydir, kötü bir şeydir demiyorum. Ama şunu söyleyebilirim; demokrasilerde popülizm, iktidara giden zahmetsiz kestirme bir yoldur ve siyasetçiler o yola hep saparlar. Popülizm uzun ve zahmetli bir şekilde bir irade inşa etmek yerine hazır oluşmuş iradeyi istismar edip onu kendine basamak yapmayıp çünkü.
Örneğin CHP oy almak için idealler bütünü ile uzun vadeli bir plan açıklasa elinde ki yüzde 25’i yarı yarıya kaybedebilir. Kendini kabaca “Sol, devrimci ve sosyal demokrat” olarak tarif eden CHP’den sol popülizm beklersiniz değil mi? Suriyeliler özelinde gelişen yabancı düşmanlığı aslında dibine kadar aşırı sağdır. Fransa’da Le Pen, Almanya’da AFD bu faşist hezeyanları istismar ederek oy arttırmışlar hatta ABD’de Trump tamda bu faşistlikle iktidar olmuştur. Hani solculuk? Ama iktidara yürümek istiyorsanız ve kestirmeden gitmek istiyorsanız popülist olmak zorundasınız. Bu sebeple halka hitap ettiğiniz sahneden “Suriyeli düşmanlığı” yapmaya mecbursunuz. Çünkü halkın bir kesimi Suriyeliler’den nefret ediyor. Sadece Suriyeliler’den değil, bütün göçmenlerden nefret ediyor. Çünkü sonradan gelenlerin onların ‘parasını azalttığını, havasını azalttığını, fırsatlarını azalttığını iş imkanlarını azalttığını düşünüyorlar’diye sebepler sıralayabiliriz ama aslında kalplerde çalışan bu insan düşmanlığı mekanizması bu şekilde rasyonel işlemez. Sonradan gelenlerin geldikleri yerde ki imkanları hak etmediklerine inanırlar. Bu alan muhafaza dürtüsüdür. Maymunların başka sürüden gelen bir maymuna “Gel kardeşim burada çok meyve var, bunlar bize fazla zaten, hepimiz birlikte yeriz” demezler. Yeni gelen maymuna saldırılar ve onu ya kovalar ya da öldürürler. Sürü olan birçok hayvanda bu böyledir ve insanlar da birçok sürü hayvanıyla aynı tepkileri verirler ve sonradan gelen insanı ne kadar da kendine benzerse benzesin aralarına kabul etmezler. Çakallar hırlar, maymunlar çığlık atar, Sözcü Gazetesi manşet atar. Bu dünyanın her yerinde böyledir. Bu çağlardır böyledir. Bu dürtünün uzun yollardır karşılığı vardır: Karşılığı olmasa ulusalcılık, ırkçılık… vs. bu kadar hakim olabilir miydi? Balkanlar’dan gelenlere yapmadık mı yaptık. Ne eziyetler hem de. İç Anadolu’da Çerkesler’e yapmadık mı yaptık. Afganlar’a yapmadık mı yaptık. Arkadaş bırak sınır dışını başka illerden gelenlere bile yapmadık mı yaptık. İnsanların bazıları böyle ve o bazıları bazen kalabalık olabiliyorlar. İşte siyaset o kalabalığın oyuna muhtaç, medya ol kalabalığın reytingine muhtaç, ticaret o kalabalığın tüketimine muhtaç. Sistem bu yani aziz dostum.
Sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde faşist dürtüleri istismar eden sağ popülizm yükselişe geçmiş durumda. Muharrem İnce’de bu ekmekten payını istedi ve aldı işte 24 Haziran’da. Türkiye’nin de bir kesiminde -ki elimde delil yok ama bana kalırsa hatırı sayılır bir kesiminde- kaynayan bu dürtüleri görmezden gelemedi. Fransa’da Le Pen oyunu ne kadar arttırdıysa bizde aynı oranları Muharrem İnce ve Akşener paylaştılar. Erdoğan “Bu Suriyelileri göndereceğiz artık, yeter yapacağımızı yaptık” deseydi Muharrem İnce ve Akşener şimdi aldıkları oyun ancak yarısını alırlardı.
Suriyeliler’e karşı öfke, nefret, hor görme, “Atalım bunları, bebek maması yiyorlar ha bire doğuyorlar” söylemleri aslında pazar hakimiyeti stratejisi. Şeytan, yaratılışı toprak olan insana karşı kendinin ateşten yaratılışını üstünlük olarak saydı ve kainatın ilk ırkçı faşisti oldu. Şeytan bu ateşten yaratılmış olanların ulusalcısıydı ve sonradan gelen insanlardan şikayetleri şimdikilerin Suriyeli şikayetlerinin hepsinden daha detaylı, daha mantıklı ve hatta daha kalırsa isabetliydi. Son tahlilde para lazımsa, reyting lazımsa ya da bir gün oy lazım olursa popülistlik yapın aç kalmazsınız.