AK Parti, fabrika ayarlarına nasıl dönmeli?

Abone Ol

AK Parti’nin, kuruluş felsefesinde ortaya koyduğu vizyon Türkiye toplumu tarafından satın alındı ve AK Parti istikrarlı bir biçimde yükselişine devam etti. AK Parti’nin reformist özelliği yanında, birlik ve beraberliği partiyi bugüne kadar taşıyan en önemli unsur oldu. Bugün AK Parti’nin birlik ve beraberliği geçmişe oranla son derece erozyona uğramış ve kadrolar arasında psikolojik savaş yürütülür hale gelmiştir.

Türkiye’nin kadim sorunları karşısında kuruluş felsefesinde ve sonraki dönemlerde ortaya konan tavır, “devletçi” olma refleksinden büyük oranda uzak olduğu için toplum ve AK Parti arasında herhangi bir güven bunalımı oluşturmuş değildi.

Bugün AK Parti’nin kendi teşkilatı ve Türkiye toplumu ile arasındaki en büyük sorunların başında “Güven bunalımı” geliyor. AK Parti öncelikle bu güven bunalımını ortadan kaldırmalı ve farklı eğilimlerin partide tekrar bir araya gelebileceği o mekanizmayı üretebilmelidir.

AK Parti kendisine yakın olan medya ile toplumun isteklerini karşılamak, gerçekleri görmek yerine, kendi istek ve doğrularını empoze eder hale gelmiş ve geçmişe oranla etki gücünü büyük oranda kaybetmiştir. Eğer AK Parti tekrar fabrika ayarlarına dönmek istiyorsa “Tetikçi” diye tabir edilen, entelektüel seviyeden uzak, kendi çıkarları için AK Parti’ye kapak atmış, yalaka tipleri mutlak suretle medyasından uzaklaştırmalı ve fikir gazetelerini öncelemelidir. AK Parti şunu görmelidir, basında devşirme tiplerle demokratlık, beynamaz tiplerle İslamcılık, vesayetçi tiplerle özgürlük inşa edilemez. İlkelerin olmadığı bir yerde bugün kullandıklarınız yarın başkaları tarafından size karşı kullanılır hale gelir.

Bürokrasiyi dizayn eden bir AK Parti zaman içerisinde bürokrasi tarafından dizayn edilen, politikaları Ankara’nın bürokratlarının kapısını aşamayan bir hale doğru gitmektedir. AK Parti’ye “devletleşti” eleştirisinin temel sebeplerinden bir tanesi de bürokrasinin kullandığı dil ve uygulamaların, geçmişin dili ve uygulamaları olmasına doğru gitmesidir. Vatandaş mı devlet için, devlet mi vatandaş için söylemi AK Parti’nin kuruluş felsefesinde “devlet vatandaş için” olarak ifade ediliyordu ama geldiğimiz bu son noktada “Vatandaş devlet için” olmaya başladı. AK Parti mutlak suretle bunu olduğu noktaya tekrar taşımalı, bürokrasiye ve bürokratlara esir olmamalıdır.

Gerek cemaatler ve gerekse farklı STK oluşumları AK Parti kuruluş sürecinden belli süreye kadar “sivilliği” muhafaza edebilmiş ve partiye eleştirilerini gerçekleştirebilmişlerdi. Son üç yıldır özellikle cemaat ve vakıfların sivilliği kaybedildi ve biat kültürü esas alındı. Oysa sivilliğini kaybetmiş STK demek, sistem tarafından ele geçirilmiş STK demekti. Ne yazık ki birçok STK da kendisine sunulan maddi imkân ve alan hâkimiyetinin yanında paralelden oluşan boşlukla sivilliğini kaybetmeye gönüllü oldu. Eğer AK Parti, Türkiye toplumunu yeniden inşa etmek istiyorsa bu STK’ların da fabrika ayarlarına dönmesine çalışılmalı onları teşvik etmelidir. Bu STK’lar devlete adam yetiştirme yerine topluma adam yetiştirmeye tekrar odaklandırılmalıdır.

AK Parti son dönemde yaşadığı kimlik bunalımından hızlıca çıkmalı ve kendi içerisindeki çatışma alanını da ortadan kaldırmalıdır. Geleneksel olarak AK Parti’de ifade edilen, pergel metaforu gibi bir ayağı değerlerde sabit diğer ayağı ile siyaseten dolaşmada idi. Yeni geldiğimiz durumda pergelin ayağının sabit olmaması gerektiği ifade ediliyor ve bu da ciddi bir çatışma alanını beraberinde getiriyor. Biz ne kadar görmek istemesek de AK Parti’de herkes birbirini ekipçilikle ve birbirinin adamı olmakla suçluyor. Bu bakımdan AK Parti’nin geçmiş yıllarda yaptığı gibi bunu kendi içerisinde tartışması ve kimliğini tekrar ortaya koyması gerekmektedir.

AK Parti’nin liderlik meselesini kendi içerisinde hızlı bir şekilde çözüme kavuşturması ve yürüyeceği yolu birlik, beraberlik içersinde tabanı da motive ederek sağlaması gerekmektedir. Bugün özelikle basın yayın üzerinden okuma yapıldığında Erdoğancı ve Davutoğlucu iki kesim karşımıza çıkıyor, parti teşkilatlarına gittiğinizde bu alttan alta hissediliyor. Milletvekilleri içerisinde de listeler üzerinden karşımıza çıkan bu durum ne kadar saklansa da halka inmiş durumda. Bu nedenle sürekli vurguladığım gibi yola kimle devam edilecekse bu güçlü bir irade ile kamuoyuna aksettirmelidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın arkasında güçlü bir irade beyan etmediği bir genel başkanlık ne parti teşkilatları içerisinde, ne basında ne Türkiye toplumunda güçlü bir şekilde ortaya çıkamaz. Böyle güçlü bir irade sunulan kişi de rahat bırakılmalı, karşılıklı istişare ve güvenle AK Parti’nin tekrar fabrika ayarlarına dönmesi sağlanmalıdır.

AK Parti’nin fabrika ayarları olarak bilinen kuruluş felsefesine dönmesi Türkiye’nin de, ümmetin de AK Parti’nin de hayrınadır…