Ahlaki paradoks

Abone Ol

Ahlak; yaratılıştan sahip olunan huy, tabiat mamasında olup, “hulk “ kelimesinin çoğuludur. İyiliğin ve kötülüğün cephesinde insanı karakter tanımına takdim eden ahlak; insanlığı onursal dairede temsil edişi ile erdemli bir ruh kimliğidir. Toplumda da ahenk ve nizamdır.

Kütüğün reflekslerini, toplum normale indirgediğinde ortaya çıkan ahlaki dezenformasyon, en vurucu tehdit kanalı olarak insanı kendi ile savaştırır. Bunun ile birlikte toplum nabzını, çıkar ilişkileri ile kontrol altına almaya teşebbüs, toplum felaketidir.

Ahlak onur, şeref, itibar milletçe huzur teneffüsü. Ahlak güvenlik, iyilik sanatı, vicdan ve adalet. Evet, bu duygular ile temsil edilmeli insanlık. Ruhta kanaat vuku bulmalı ki haksızlık zuhuru yaşanmasın. Ahlakın kalbini oluşturan saygı yerde değil, yukarıda olmalı.

Modern dünyanın ana teması; dijital çağ üzerinden yeni bir ahlak yüzü oluşturup, manevi cepheyi hiçe saymaktır. Gaye, tüketimi hızlandırmak. Hedef, özgürleşme hikâyesi ile aileyi parçalamak. Ailenin değerlerinde yozlaşma başladığında otomatik olarak toplum da sarsılır.

Huzuru değerler ve ilkelere böldüğümüzde sonuç ahlak! Ters bir işlemle yaratılış kültürünü menfaat ve adaletsizliğe böldüğümüzde de ahlaksızlık çıkar. Samimiyetsizlik silinince boşluğa asıyor insan kendini. Entelektüel çabalar ile aslına ve geldiği yere muhalif kitle, bir de bakıyorsun Kafka’nın “böcek” hikâyesinde soluklanıyor.

Ahlaksız doğrular; insani değerleri çiğneyerek üretilen doğrulardır. Travmalara neden olan bu çizgi, toplumun psikolojik çöküşüne zemin sağlar. İslam ahlakının çiğnenişi ile teşhir edilen yanlış doğrular, toplumu kutuplaşmaya sürükler. Birlik ve beraberliğe koruyuculuk yapan merhamet ile adalet ve vefa duygusu askıya alındığında kardeşlik, dostluk, terimleri sekteye uğrar. İslam kültürü Kur’an ahlakı ile sabitler bakışları. Nefisler kendi tekellerinde bir ahlak otoritesine sahip olamazlar. Allah, Peygamber ve Kur’an-ı Kerim inanışına sahip olmak “İslam kardeşliğini” kalbin bir parçası yapmak demektir. Ahlak zayıfladığında çürüme bir yerde değil, her yerdedir. Ne tuhaftır ki geçmiş yüzyıllarda yaşamı idame ettirmek için üretim, gelişim ve icraatı arayan insan, bu çağda da ahlakı arıyor.

Hak etmeyeni inisiyatif kullanarak bir yerlere getirme, halkın geneline yapılan bir haksızlıktır. Çıkar düzeneği bireyde iç çatışma, ailede dağılma, toplum suç oranının artışı demektir. Kanuni Sultan Süleyman’ın meşhur üzüm hikâyesi vardır. Ordu bir Hıristiyan beldesinden geçerken, olgunlaşmış üzümlere rağbet etmeyip, yoluna devam eder. Bir asker susuzluğa dayanamayıp, bir salkım üzümü koparır, yerine bir kese altın bırakır. Durumu öğrenen Süleyman, “Boğazında haram lokma olan asker ile zafer kazanılmaz” der ve askeri uzaklaştırır. Bizim maddi ve manevi cephedeki fethimiz, inanç sistemimizdeki adalet anlayışıdır. İşte bu ahlakı sırtladığımızda toplum olarak refaha ermiş oluruz.

Bugünün penceresine Asaf Halet Çelebi’nin “İbrahim /gönlümü put sanıp da kıran kim?” dizesini bırakıyorum. Selamlar.