Ağılda oğlak doğunca…

Abone Ol

Islanmışın yağmurdan korkusu olmazmış! İnsan hele bir ıslanmaya görsün…

Korkularımız var bizim değil mi? Tanışmaktan çekindiğimiz ve bir türlü baş edemediğimiz. Kimilerine göre olması gereken kimilerine göre de asla! Lakin kabul etmemiz gerekir ki korku, hayatımızı olumsuz yönde etkileyen önemli bir duygudur. Vebu duygu ölene dek bizlere eşlik eder…

Şu üç günlük dünyada korkularımızla sırılsıklam olmuşuz, lakin yine de ıslanmaktan geri durmuyoruz… Çamurdan yaratılmış insanoğlunu, bu korku yağmurlarında ıslatan şeyler başka! Kendimize bile itiraf edemediğimiz ve dahi yüzleşemediğimiz korkularımız var bizim… Ve işte sırf bu yüzden korkularımızlabiran önce yüzleşmemiz gerekiyor…

Nefesinin sayılı olduğunu ve elbet bir gün mutlaka öleceğini bilen bir insan, sahi neden korkar ki? Hızla değişen ve dönüşen dünyamızda, korkularımızda diğer birçok şey gibi sürekli evrim geçirirken… Beğenilmeme korkusu, kilo alma korkusu, terk edilme korkusu, konuşma korkusu, yaşlanma korkusu, kapalı alan korkusu, ölüm korkusu, hastalanma korkusu, işsiz kalma korkusu, sınav korkusu, gelecek korkusu, terör korkusu, deprem korkusu, rızık korkusu vs. Farkında mısınız zihinlerimizi köleleştiren bu korkuların alayı dünyalık… Ve hala ısrarla diyoruz ki göz benim! İyide birader fer kimin düşündün mü hiç?

Maalesef yaptığımız her güzel şeyi kendimizden biliyoruz…

Evet, kul yaptığı her güzel şeyi Allah’ın dilemesiyle yaptığını bilmek zorundadır. Çünkü her şeyin ve herkesin kontrolü Allah (c.c) elindedir. Sonsuz güç sahibi Allah’a teslim olan bir insan için, esasen hiçbir korku yoktur. Dertte, hastalıkta, kazada, bizlere musibet gibi görünen bütün olaylarda, sonu hayırla bitecek olan geçici imtihanlardır. Olanda hayır vardır. Kaderine razı olup Allah’a teslim olan insanların, bu tür korkuları zorluk ve hastalıkları, Allah’ın izni ile tez zamanda yok olup gidecektir.

Bin bir türlü imtihandan geçtiğimiz bu hayat denen şölende, hiçbir şey yapmadan işi Allah’a bırakmak ta şeytani bir tevekkül olur. Biz payımıza düşeni yapalım, duamızı edelim ve sebeplere sıkıca sarılalım. Gerisi Allah kerimdir inşallah…

Aslında bu yazımda, altında gelecek kaygısının yattığı şu rızık korkusuna müsaadenizle özel bir parantez açmak itiyorum. Çünkü bu konu mühim ve izaha muhtaç. Rızık deyince hemen aklınıza sadece yenilip içilecek şeyler gelmesin. Akıl, sağlık, irade, hikmet, irfan, ihsan, huzur, mutluluk… Bunların hepsi bilenler için sağlam bir rızıktır.

Rızık korkusunun özünüanlamak için ruhumuzun mahzenlerine yani bu korkunun kaynağına inmemiz gerekiyor. Çünkü bu korkunun temelini esasen rızık kaygısı oluşturuyor. Kaygılar da zamanla korkuya dönüşüyor. Farkından mısınız bilemiyorum ama Allah (c.c) aşkına şöyle bakın bir etrafınıza… Bu anlamsız kaygının toplumun tamamını sarmışolduğunu göreceksiniz. Şükretmeyi unutan, hakkıyla nefis terbiyesini yapamayan zengini de fakiri de bu sarmalın içerisinde boğuşup duruyor…

Hepsi de gelecek kaygısı yaşıyor. Hal böyle olunca da daha fazlası için anlamsız bir yarış başlıyor…

Oysa Allah’uteâlâ, her canlının rızkını ezelde takdir etmiş ve ayırmıştır. Her canlının nefeslerinin sayısı belli olduğu gibi, her insanın rızkı da bellidir. Rızık asla değişmez. Azalmaz da çoğalmaz da… Onun için demem o ki; rızık için korkmaya ya da hırs yapmaya zinhar gerek yoktur! Çünkü hırsın olduğu yerde vicdan susar. Rızkımız Allah’tandır. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Kimse kendi rızkını yiyip bitirmeden bu dünyadan göçüp gitmez. Hûd suresinde Allah’uteala; Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a âit olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de o bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı) dır. Buyurmuşlardır.

İslam dini, gerçek müminlerin asla rızıkları konusunda kaygı taşımadığını, nefeslerinin sayılı olduğunu, rızık verenin ve her şeyin malikinin ancak yüce Allah (c.c) olduğunu belirtir. Mümin insan, rızkını elde etmek için çalışır, fakat yoksulluktan asla korkmaz, Allah’ın iradesine karşı her daim teslim olur.Hem ne diyordu ünlü Türk bilgini Kaşgarlı Mahmud; Ağılda oğlak doğunca, derede otu bitermiş…