Caddenin son ağacını budamışlar.
Ama bu nasıl budamaktır kardeşim!
Bu nasıl bir gözü karalık, bu nasıl bir cehalet, bu nasıl bir vicdansızlık!
Adeta ağacın kolunu, kanadını kesmiş, biçare ağacı dünyaya geldiğine pişman etmişler.
Ağacın gökyüzüyle irtibatını kesmişler…
Serçelere yuva olan incelik dallarını, rüzgâra yeni besteleri için ilham kaynağı olan yapraklarını kör bir testere ile gözünün yaşına bakmadan katletmişler.
Şehirlerimizde gün batarken evsiz kuşların dallarına tüneyerek sabaha ulaşacakları ağaç kalmadı farkında değiliz…
Bu bir sessiz cinayet ve bunu yapan kişi veya kişilerdeki nasıl bir cinnet…
Gövdesinden yanlara ve yukarıya doğru çıkan kolumdan az daha kalın dallarına en fazla 25 santim hayat hakkı vermişler.
Bu haliyle kesilmiş ellerini semaya kaldırmış acısını makama arz eder ve insanları Allah’a şikâyet eder gibi…
Bitmeyen beddua!
Allah affetsin!
O üç kesik dalın ortasına bir saz koysak, Pir Sultan heykeline benzeyecek: “Açılın kapılar Şaha gidelim… Hızır Paşa bizi berdâr etmeden…”
Yaklaşıp yanına iki elimi gövdesine koydum. ‘Acını anlıyor, hissediyorum…’
“Seni ne hale getirmişler böyle…?”
Sessizlik…
Kökleri kaldırımı çatlatmış. Asfalta doğru gidiyor, hem kaldırım, hem de yeni dökülmüş asfalt için tehdit!
“Bak, böyle yaparsan seni burada yaşatmazlar, diğer kardeşlerin gibi öldürürler, söküp atarlar seni de…
İşte görüyorsun kaldırımlarda, gövdesinden kesilmiş ağaçların yeraltında yaşamaya mahkûm edilmiş kökleri ve bedenleri hala duruyor. Yapma böyle. Çok dikkat çekme. Elinde baltayla gelenlerden seni ben kurtaramam…”
Sessizlik, derin sessizlik!..
Merhametin kaynağı nedir ve merhamet neden bütün yaratılmışları kuşatamıyor?
Merhametin kaynağı din ise, dini bütün insanların hayvanlara ve nebatata karşı bu kadar ilgisiz ve acımasız davranmaları nasıl açıklanacak?
Müslümanlığıyla, dindar kimliğiyle tanınmış yöneticilerin, ağaç ve hayvan katliamlarına seyirci kalmaları ve dahi göz yummalarını koyacak yer bulamıyorum.
Sorumlu olduğu bölgenin tabiatına savaş açmış belediye başkanları, hem de partili bir belediye başkanları…
Dindarlar…
Konuşmalarında daima İslami referansları kullanıyorlar…
Ama İslam’ın canlılara karşı göstermesini istediği merhametten, Peygamberimizin “Kıyametin kopacağını bilseniz elinizdeki fidanı dikiniz” hadisinden ve hayvanlara olan ilgi ve şefkatten bihaberler…
Ormanlık alana betondan yürüme yolları yapıyorlar.
Dindarlığından mütevellit en çok onun sahip çıkması gerektiğini düşündüğümüz bu kıymetleri ne için heba ediyorlar?
Tabiatı insanlık için bir ihtiyaç olarak değil, gündelik hayatları için bir süs olarak görüyorlar.
Betonun üzerine de ahşap kaplayarak daha fazla süs için tabiatı katlediyorlar.
Nazım’ın “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür! Bir orman gibi kardeşçesine!” sözünden ne anladıklarını kompozisyon bütünlüğü içinde yazmalarını isteyelim.
Daha sonraki derste belki ‘Hurma Hadisi’ne geçebiliriz…
Bu da benim dilime yapıştı: ‘Yatacak yerimiz yok!’