Müfessirler Allah Teâlâ’nın; “O halde, Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve aranızdaki (kardeşçe) ilişkiyi düzgün tutun!” (Enfâl 8:1) âyetini tefsir ederken Enes’in (ra) aktardığı şu hadisi zikrederler:
“Rasulullah (sas) ile oturuyorduk. Bir ara ön dişleri görünerek güldü. Ömer, neden güldünüz ya Rasulallah deyince şöyle konuştu: Gücün ve izzetin sahibinin önünde ümmetimden iki adam diz çökmüşler. Birisi şöyle diyor: Ya Rabbî, hakkımı zalim kardeşimden al. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: Ey zalim, mazlum kardeşine hakkını ver. O da der ki: Ya Rabbi, hasenatımdan hiçbir şey kalmamıştır. Bu sefer öbürü der ki: Ya Rabbi, o zaman günahlarımdan bir kısmını yüklensin. Ravi diyor ki: Bu esnada Rasullulah’ın gözleri doldu ve gözlerinden yaşlar döküldü ve şöyle dedi: “Bu öyle çetin bir gündür ki, o gün insanlar yana döne kendi günahlarını yüklenecek birilerini ararlar. Allah Teâlâ hakkını kardeşinden talep eden kuluna şöyle der: Başını kaldır ve şu cennetlere bir bak! O da başını kaldırıp bakar ve şöyle der: Ya Rabbi, gümüş kentler, inci süslemeli altın saraylar görüyorum. Kim için hazırlandı bunlar ey Rabbim? Allah der ki: Bedelini ödeyenler için. Kul der ki: Ya Rabbi, bunların bedelini kim ödeyebilir ki? Allah da; mesela sen ödeyebilirsin, der. Kul; nasıl ve neyle, deyince Allah; kardeşini affederek, der. Hakkını kardeşinden talep eden kul da der ki: Ya Rabbi, ben onu affettim. Allah Teâlâ da şöyle buyurur: Tut kardeşinin elinden, girin o cennete birlikte. Bunu anlattıktan sonra Allah Rasulü şöyle buyurdu: Allah’tan korkun, aranızı düzeltin. Zira Allah kıyamet günü müminlerin arasını işte böyle düzeltecektir.
Bu uhrevi sahnenin sosyal ve ekonomik açıdan yorumlanması mümkündür. Nitekim, ahirette büyük bir sevapla karşılık bulan davranışların dünyada da benzer bir karşılığı bulunmaktadır. Bu yüzdendir ki Allah Teâlâ bize yeryüzünü dolaşarak bizden öncekilerin akıbetlerinin ne olduğunu görmemizi emretmektedir.
Sevgili kardeşim, Allah’ın sevgili kulu, ey güzel insan! Beni dinle ve dönüp tarihe bir bak. Ben Almanların Paris’i işgal ettiği günleri hatırlıyorum. Günümüzde de nasıl birbirlerini affettiklerini görmekteyim. Zira bu affetme ve bağışlama davranışında türlü türlü kazançlar söz konusudur. İşte bu yüzden o birbirlerinin yüzüne bakacak durumlarının kalmadığı karanlık günlerini karşılıklı unuttular. Allah Rasulü’nün (sas) şu sözünü nasıl anlamamız icap eder sizce?
“Allah Teâlâ kıyamet günü şöyle nida edecek: Allah’tan alacağı olanlar ayağa kalksın! Affeden ve arayı düzeltenlerden başkası ayağa kalkmayacak. Dilerseniz bir de Allah Teâlâ’nın şu sözünü okuyun:
“Ama kim affeder de arayı düzeltirse bunun mükâfatını Allah verir.” (Şûra 42:40).
Şimdi bu bakış açısıyla İslam dünyasının mevcut görüntüsüne bir bakalım. Her bir fırkanın birbirlerinin günah ve hatasını gerekçe göstererek hesap sorduğunu görmekteyiz. Bu durum bizi daha büyük hatalara yol açarak sürekli tırmanan bir tehlikeye doğru sürüklemekte, “harsı ve nesli”, yani kültürü ve toplumu büyük küçük ayırımı yapmadan bütünüyle yok olmaya doğru götürmektedir. Çağrım şudur:
Sosyoloji ve iktisat hocalarımız uğradığımız büyük maddi hasarları telafi ederek yeni bir yapı inşa edebilir mi? Aynı şekilde kaygı, korku ve utanç içinde kalplerimizi sıkıştıran ve bizi acılara boğan psikolojik hasarlarımızı telafi edebilirler mi? Esasen psikolojik kayıplarımız ekonomik kayıplarımızla kıyaslandığında çok daha büyüktür.
Birbirimize karşı işlediğimiz zulümlerde taassupkâr tutumlarımıza gerekçe bulma çabasını bir tarafa bırakmalıyız. Zira böyle davrandığımız sürece bizi daha büyük risklere sokan psikolojik engellerle boğuşmaya devam ederiz. Oysa gerçek bir ıslah/düzeltme/iyileştirme yöntemi benimsememiz icap eder. Zira Rabbimiz bize bunu emrediyor:
“(Mademki) İyilik ile kötülük bir değil, sen (kötülüğü) daha güzel olan ile savuştur; bak, o zaman seninle arasında düşmanlık olan biri bile sana sımsıcak bir dost kesiliverir.” (Fussilet 41:34).