ADD ne yapmak istemektedir?

ADD ne yapmak istemektedir?
Abone Ol

Geçen bir haber okudum.

Çin’de bir zıpır oğlan -komedi sanatçısı- ebedî şefleri Mao’nun kılığına girmiş. Ona benzer makyaj yapmış ve önemli bir programda performans sergilemiş. Ülke ayağa kalkmış. Vay efendim böyle bir terbiyesizlik olur muymuş?

Aynı şey Küba’da ya da Kuzey Kore’de yaşansaydı sanırım yine aynı tepki gösterilirdi.

Fransa’da De Gaulle, Almanya’da Wilhelm, ABD’de Washington için böyle bir gösteri yapılsaydı herkes gülüp geçerdi.

Çin’de bir Maocu Düşünce Derneği, Küba’da Castrocu Düşünce Derneği, Kuzey Kore’de Kim İl-Sung Düşünce Derneği var mıdır, bilmiyorum.

Ama Fransa’da, Almanya’da, ABD’de yok.

Çünkü bu ülkelerde, liderler kurdukları sistemle zaten yaşarlar. Bu sistem kurumsallaşmıştır. Zamana yenik düşen veya çürüyen unsurlar temizlenir, toplum kendi dinamikleri ile hücrelerini yeniler ve yürüyüş devam eder.

Nasıl yürüdükleri, neleri tahrip ettikleri, ayakta kalabilmek için ne tür zalimleştikleri ayrı bir bahis…

Adı geçen ülkeleri ‘kutsadığım’dan filan değil, vaka bu…

Diğerlerinde ise kurucu irade Demokles’in kılıcı gibidir. Sürekli insanların ensesinde dolaşır. Korkudan beslenen idareciler de tıpkı sahipleri gibi ülkeyi namlunun ucunda yönetir. Putlarını kendileri yapıp kendileri taparlar. Akılla işleri yoktur. Mutsuzdurlar.

Bu iki idareden birine diktatörlük, diğerine demokrasi deniyor.

Bütün bunları niye yazdım?

Adı sadece tabelalarda kalan Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), 27 Mayıs kanlı askeri darbesinin yıldönümünde bir mesaj paylaştı. Eski kutsal devlet dilinin kullanıldığı pespaye mesajda darbe ve seçilmiş başbakan Menderes ile arkadaşlarının ipe götürülmesi alkışlanıyor. İçten içe 15 Temmuz darbe girişiminin başarısızlığına hayıflanılıyor.

Bakın, yukarıda örneğini verdiğimiz iki siyasi kutbun bile düşmeyeceği bu rezillik, bu kepazelik, ülkenin kurucu liderinin arkasına gizlenerek sergileniyor.

Mustafa Kemal’i seversiniz, sevmezsiniz; bu ayrı bir şey. Ama onun arkasından dolanarak -hadi hafif bir ifadeyle- terbiyesizleşmek kurucu iradeye en büyük saygısızlıktır.

Kandan beslenen, darağacını işaret eden, kardeşi kardeşe kırdırmayı hak gören, ülkeyi Batı’nın aç kurtlarına peşkeş çektirmekten çekinmeyen bir sivil toplum kuruluşu…

Hele hele Atatürk’ün adını taşıyan bir kurum nasıl böyle bir aymazlığa düşer?

Ve nasıl hiç kimsenin kılı en az Çin’deki kadar kıpırdamaz?

Bu aklı kıtlar sürüsü kendilerine eğer Çin’i, Küba’yı veya Kuzey Kore’yi örnek alıyorlarsa, oralarda bile böyle bir akıl tutulması yaşanmıyor, yaşanmaz da…

Şayet “ileri”, “demokrat”, “modern” Batı ile yan yana yürüdüklerini sanıyorlarsa onların tarihinde de böyle bir alçaklığı tarih not düşmemiştir, düşmez de…

Bu tespitlerimden belki sıkıldınız.

Ama dönüp dönüp aynı yere geliyoruz…

Soğuk Savaş döneminin üzerimize boca ettiği kavramlar, fikirler ve kurumların cenderesinden bir türlü kurtulamadık.

Toplum nereye giderse gitsin…

Neleri kazanmış olursa olsun kâr etmiyor.

Habil ile Kabil hâlâ hayatta…

İyi ile kötü daima savaşta…

Akıl yine Kaf Dağı’nın arkasında…

Hanımlar, beyler…

Dünya yeniden taksim ediliyor. Bin türlü numara çevriliyor. Bir titreyin, bir kendinize gelin!

Yazık oluyor…

Gerçekten çok yazık oluyor?..