Adamların derdi kadınla değil anneyle

Abone Ol

Bu çağın garip hâlleri var. Tuzakları var ve içine düşüyoruz her seferinde. “Modern dünyanın hurafeleri” var. Öyle “İnanmadım ben buna!” deyip de geçiştiremeyeceğimiz hurafeler bunlar. Ve hiçbiri öylesine, kendi kendine olan şeyler değil. Bir planla ve stratejiyle yürütüyorlar bunu.

Şunu kabul edelim ki insanlık, bizim yaşadığımız bu zamanda can çekişiyor. Merhameti, vicdanı, adaleti, masumiyeti, edebi ve ahlakı öldürüyor. Ne yanımıza baksak yerlerde sürünen bir insanlık görüyoruz. Ahlaksızlık moda olmuş ve buna direnen yerlere de bir şekilde girmeye ve bu zehri bir şekilde damarımıza zerk etmeye çalışıyorlar. Adamlar ailesiz, töresiz ve cinsiyetsiz bir dünya kurmak istiyorlar ve bunun için de ellerinden gelen her ne varsa yapmak için gayret ediyorlar. Benim gördüğüm kadarıyla da dünyada bu ahlaksızlığa ses çıkaran ya da çıkarabilen tek millet hâlen dahi biziz. Bu aslında şu da demek; dünyada hâlâ ahlaklı kalabilmiş tek millet de biziz.

Son birkaç asırdır da “ kadın” üzerine oynuyorlar. Bütün planlarını bunun üzerine kurmuş durumdalar. İnsanlıktan çıkarıp da bir obje hâline getirdikleri kadını şimdi de tamamen hayatın içinden çıkarıp o olmadan da olacak bir dünya kurmaya çalışıyorlar.

 “Hatun iyiyse, dünya iyidir.” ve hatta “İster ana olsun ister bacı, her kadın gözyaşını katık eder aşına…” diyor Ahmed Yesevi. Öyledir ve ben hâlen dahi öyle olduğuna inanıyorum. Zira kadın, cihanın başıdır. O yıkılırsa evvela hâne, sonra toplum, sonra cihan yıkılır. Hep böyleydi. Biz de biliyorduk. Ecdat da biliyordu. Ama düşman da biliyordu. Onun için önce o tarafımıza saldırdılar. Zihin dünyamızda, inancımızda ve gönlümüzde bir makam hem de cennetin ayaklarının altına serileceği kadar yüce bir makama yükseltilmiş kadını oradan indirmeye çalıştılar evvela. Aslında bizim Avrupalılaşma sevdamız, “kadın”ın o makamdan aşağılara çekilmeye çalışılması demekti hep. Önce “kadının eve hapsedildiği, hiçbir hakkı olmadığı” daha bilmem ne bir sürü terane ile algı oluşturdular. Sonra bizi de inandırdılar buna. Ve ilk maksatları da şuydu aslında: Kadını evden çıkarmak… Ve başardılar da. Başardıkları şuydu: Temeli bozmak, direği yıkmak… Aile denen kavramı yok etmekti ve açıkçası bunu bir şekilde başardılar. Normalleştirdi, sıradanlaştırdı ve alıştırdılar. Cenneti ayaklarının altında bildiklerimizi, cehenneme götürecek günahlara sebep yaptılar. Mayamızı bozmaya çalıştılar, gönül dünyamızın direklerini yıkmak için uğraştılar. Ve bence bugün ne çok sıkıntımız varsa şikâyet ettiğimiz, pek çoğunun sebebi de buradan yol buldu.

Ama bir yerde yanılıyoruz. Bu adamların dertleri kadın ile değil; anne ile. Kadının varlığı değil onları bunca tedirgin eden, annenin varlığı. Onlar anneyi yok etmek istiyor. Gözümüzde ve gönlümüzde mukaddes olan anneyi de kadın olarak görmemizi istiyorlar.