Malum olduğu üzere son dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde adalet sistemiyle ilgili kanunlarda bazı değişiklikler görüşüldü-görüşülüyor. Adalet sisteminde sıkıntılar, hemen hemen her gün farklı olaylarla gündemimize geliyor. Kimi zaman bir cinayet davasında kimi zaman bir alacak verecek meselesinde kimi zaman da sosyal medya arenasında sıkıntılar göze çarpıyor. Gerçi bu durum sadece Türkiye’ye özel bir şey de değil, dünyanın dört bir yanında, “Dört başı mamur diye lanse edilen devletlerde” de sıkıntılı konular görmekteyiz.
Amerika’dan tutun da Afrika’ya, oradan da Avrupa’ya kadar hemen hemen her ülkede adalet kavramından nasibini almamış uygulamaları görmekteyiz. Adaletsizlik ferdi olarak yaşandığı gibi, kimi zaman polis, kimi zaman asker, kimi zamanistihbarat ve kimi zaman da devletin herhangi bir kurumunun icraatıyla da önümüze çıkıyor maalesef … Adalet olmazsa, Filistin’de bir çocuk öldürülür, Suriyeli bir bebeğin cansız bedeni sahile vurur, adil davranılmadığı için yuvalar yıkılır. Bazen de insanlar yok yere hapse atılıp hayatları karartılır.
15 temmuz hain darbe girişimi sonrasında, seçilmiş hükümetin ilk operasyonu adalet sistemimize yapılmıştı. Herkesin asker veya polisle ilgili operasyon beklediği kısa bir zaman içinde ilk operasyonu yiyen hakim ve savcılar olmuştu. Hainlerin çöreklendiği en stratejik yerdi adalet sistemimiz.O operasyonlar yapılmamış olsaydı, hainler, cezaevlerinin ön kapılarından girip arka kapılarından elini kolunu sallayarak çıkacaktı. Nitekim hainlerin önemli ismi Adil Öksüz (İsmi dahi trajikomik) de aynen böyle devletimizin elinden kaçtı.
Getirildiği adalet sarayından elini kolunu sallayarak dışarı çıkıp sırra kadem bastı. Yıllardır aranmasına rağmen halen bulunamadı!.. Toplum hayatının saadeti ancak adil mahkemelerle mümkündür.Aksi halde toplumda Nemrut, Firavun ve Şeddatların varlığı; beşer için kara bir leke olarak tarihte yerini almıştır. Ancak, içinde bulunduğumuz dönemden de anlaşılacağı üzere adaletin siyasallaştığı ve ne yazık ki, terör örgütü FETÖ’nün yuvası haline geldiği herkesçe bilinen bir gerçektir.
Sonuçta adaletle ilgili çarpıklıkları anlatıp, ne me nem bir iş olduğunu da anlatmamak olmaz. Sözün burasında adaletle ilgili ceddimizin uygulamalarından bir örnek verelim: Tarihimizin meşhur seyyahı Evliya Çelebi, Seyahatname’sindediyor ki: “İlk İstanbul kadısı olan Hızır Bey Çelebi’nin huzurunda, Haşmetli Padişah Fatih ile bir Rum mimarı arasında şöyle bir muhakeme cereyan eder: Büyük bir abidenin inşasında kullanılacak iki mermer sütunu Fatih, bir Rum mimarına teslim eder. Mimar da, Fatih’in arzusunun hilafına olarak, bu sütunları üçer arşın kesip kısaltır.
Fatih, cezaen, Rum mimarının elini kestirir. Rum mimarı da, Fatih aleyhine dava açar. Bunun üzerine mahkemeye celp edilen Büyük Padişah, başköşeye geçmek istemiş. Birdenbire, hakimin şu ihtarıyla karşılaşmış: “Oturma beyim! Hasmınla mürafaa-i şer’i olacaksın; ayakta beraber dur!” Hızır Bey Çelebi; bu şanlı Padişah-ı maznuna, haksız el kestirdiği için, kendisinin de kısasa tabi olduğunu ve elinin kesileceğini bildirir.
Fakat mimar kısası istemediği için, Büyük Fatih, günde on altın tazminata mahkum olur ve hatta kısastan kurtulduğu için, bu tazminatı kendiliğinden yirmi altına çıkarır. İslam mahkemesinin adaletinin şanlı misallerinden biri olan bu hadise, bize en haşmetli hükümdarlarla, en aciz fertlerin mahkeme huzurunda eşit olduğunu gösteriyor... Adaletin herkese lazım geldiğini sakın aklımızdan çıkarmayalım.
Selam ve dua ile…