Oruç!
"Siz ey imana ermiş olanlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı, ki Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız" (Kuran:2/183). Kuran’ın ifadesiyle oruç, insanlığın dinî tarihi boyunca uygulama alanı bulmuş ve tarihin farklı dönemlerinde farklı peygamberlere ve ümmetlerine/inanlılarına oruç tutmaları emredilmiştir. Son din İslam ve İslam Peygamber’inin orucu yaşama biçimi son derece disiplin gerektiren ve meşakkatli bir ibadettir. Peygamber (s.) orucu açlık ritüeli olarak yaşamamış, modern zamanların festival havasında yaşanan panayır eğlencesine de dönüştürmemiştir.
Zaman bakımından değişkenlik arz ettiğinden son derece ağır ve uzun süreli bir ibadettir. Oruç geleneğe yaslanan ve hilalin gün sayısına göre sürekli zamanda akar ve vaktin her anında yaşanır. Her mevsim ve zaman diliminde insana kendini sınama imkânı sağladığı için de üzerinde özel olarak düşünülmesi gereken bir ibadettir. Akleden ve inanma sorumluluğunu haiz kadın, erkek ve sağlıklı her ferdin mükellef kılındığı oruç, gün boyu aç kalmak ve akşam ezanıyla tıka basa tıkınmak değildir. Kuran bize orucu bir ruh terbiyesi ve insanların açlıkta eşitlenerek bir hakikati idrak etmelerini öğretir. Fert merkezli şuur telkinine ek olarak orucun önemli amaçları var ve idrak sahipleri bu gerçekliğin en gerçek halini anladıklarında orucun kalplerinde ihya ettiği merhamet ve vicdan diriliğini anlayacaklardır.
Yeryüzünün Kuran vahyi ile müşerref olmasını anlamak ve kutlamak; çünkü Kuran Medine’ye hicretten yaklaşık on üç yıl önce Ramazan ayında vahyolundu. "BİZ bu [ilahî kelâm]ı Kadir Gecesi’nde indirdik" (Kuran:97/1) ve Kadir Gecesi Ramazan ayının son on günü içinde kabul edilir. Müminler bu gecede Kuran'ı anlama ile kutsadıkları türbe ziyaretlerinde hakikati yitirme arasında nasıl bir tercih yaptıkları hususunda biraz düşünmeliler. Hatta bu tespiti oruç ayının tamamında, yılın tamamında ve ömürlerinin tamamında hayatlarının ana mihveri haline getirmeliler. "Lafzı muhkem yalınız, anlaşılan, Kuran'ın:/Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz ma'nânın:/ Ya açar Nazm-ı Celil'in, bakarız yaprağına;/ Yâhut üfler geçeriz bir ölünün toprağına./ İnmemiştir hele Kuran, bunu hakkıyla bilin,/Ne mezarlıkta okumak ne de fal bakmak için (…) Öyle Kuran okuyorlar ki: Sanırsın Çince!/ Bütün âdetleri ayin-i mecûsiye karib;/ Bir şehadet getirirler, o da oldukça garib" (M. Âkif, Safahat). Âkif'e göre Kuran hayat kitabıdır ve lafzının ötesine uzanarak anlamını anlamak, bilmek ve etkili bir nefs disiplini aracı olarak yaşamak gerek. Bu şuurla Kuran ve oruç arasında bir ilişki kurmak ve Kuran’ın anlam dünyasında yeniden inanmak gerek. Herhangi bir kayıt cihazı gibi Kuran lafzına odaklanmak insanı, bir ses kayıt ve dinleme cihazı düzeyinde işlevsiz hale getirir ki Kuran’ın muhatap aldığı insan tipi bu değil.
Oruç!
Açlıkta eşitlenmek. Aç insanı anlamak, insan yaratılışının/fıtratının gereği olarak merhametin görkemli idrakinin farkında olarak ahlâkî sorumluluklarımızı yaşamak vaktini değerli kılmaktır.
Oruç ayında merhamet duygusunun uyarılmasıyla gerçekleşen yardımlaşma gayreti, yoksulu küçük görerek, acısından zevk alarak merhametten yoksun kılınmamalıdır. Merhamet nasırlı kalplere zevk vermemeli; insanı yeniden inşa etmelidir.
Kapitalist ve seküler dünyanın dayattığı “sosyal hizmet”, ticari kârdan ayırıp masrafa kaydedilen ve devlete az vergi ödeme aracı olan yardımseverlik (!); merhamet kavramının ardına gizlenen insanı haramileştirmektedir. Din üzerinden merhamet bezirganlığı, devletten vergi kırparak yapılan hak ihlali, hangi hakikatin tezahürü ve doğru örneğidir? Sadaka garip ve yoksulun hakkıdır, farklı ödeme araçları kullanarak durum istismar edilmemelidir. Sermaye gruplarının büyük tüketim merkezlerinin reklam kolileri ile yapılan “Oruç yardımları” mensubu olduğumuz inanç sisteminin hangi kavramını karşılar? Kolilere yazılı markalara ödenen ve uzun vadeli tüketimi özendiren, reklamları ücretsiz olarak eve taşıyan ve garip ve gizli bir işbirliği çağrıştıran bu mekanizma merhametin ilahi boyutundan mahrumdur.
Oruç!
Yardım, merhamet, vicdani uyanış, sadaka ve sadakat anlamlarına uygun bir zemine oturtulmazsa; kavramlar anlamlarından kopar ve yaralayıcı olurlar. Varlığın ve yaratılışın mutlak sahibi olarak yaratanla, yaratan-kul ilişkisi kurulamazsa hiçbir kavram anlamına uygun bir yere oturtulamaz. “Allah, size emanet edilen (şey)leri ehil olanlara tevdi etmenizi” (Kuran:4/58) emrederken; Allah’tan size tevdi edilenden sizi muaf tuttuğunu mu sanırsınız? Mülk putunun mutlak sahipliğine yeltenerek kalbini katılaştıran insanın insanlık ve merhamet merkezi katılaşır ve katı yüreklerden merhamet doğmaz. Merhamet, kalbin bir yaratıcısı olduğu hakikatinin idrakinde olmaktır. İnanmanın gerektirdiği ölçüde dosdoğru inanmaktır.
Seküler hayatın, hayatımızın her anını kibir ve gösteriş putuyla donatarak sağladığı haz, merhamet okyanusundan damlaya karşılık gelmez. Nefs ile ruhun nefes alışı arasında bir bağ yok. Haz nefsi besler, merhamet ruha nefes olur.
Allah insanı, İnsanın gücünün yettiği ve kaldırabildiği kadarıyla sorumlu tutar. "Allah hiç kimseye taşıyabileceğinden daha fazlasını yüklemez: kişinin yaptığı her iyilik kendi lehinedir, her kötülük de kendi aleyhine" (Kur’an:2/286).
Mümin oruç tutmak, oruçla her türlü kötülükten uzak tutulmak ve oruçla iyiliğe tutunmak vaktindedir.
Oruca tutun ve tutsun oruç insanı imsakta, iftarda, sahurda; evde, sokakta mahallede-köyde, kasabada, kazada, şehirde, ülkede ve dünyada. Oruç ayı kutlu olsun ve insanı yeniden mümin olma şuuruna erdirsin.