Fetih ve Fatih!
Birer semboldür gençliğime…
Yüreklere bir inşirah sunar,
Bunda nice hikmetler var…
Genç İnsan!
Baksana Peygamberine,
Nasıl da çıkmıştı gönüller fethine…
Katlanarak çile ve ıstıraba,
“Gelin” diyordu kurtuluşa…
İşte bu öz var cihadımızda,
Ebedî bir mutluluk var yakarışımızda…
Âh İnsan, neden bilmezsin bu hakikati,
Anlarsın ama neye yarar ki?
Gel Hakk’a yakın ol, koştur durma,
Dünya heveslerine aldanma!
***
Her yıldönümünde yüreklerimiz,
Birer alev olur adeta İstanbul Fethiyle…
Hatırlarız her safhasını,
Fatih’in müthiş dehâsını…
Bir Genç ki;
Daha çocuk yaşta bilenmiş ona…
Başlamış kendince hazırlıklara…
Büyük bir coşkuyla…
Zira Âlemlere Rahmetten bir müjde vardı ki,
Maksat ona nail olmaktı;
“İstanbul mutlaka fetholunacaktır.
Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan;
Ve onun askeri ne güzel askerdir!”Ahmed b. Hanbel (v. 241/855)
FATİH’İN İDEALİ
21 yaşında, aklı başında, 7 dil bilen ve surlar için bizzat hesaplamalarını yaparak top ve mermilerini hazırlayan; gemileri karadan yürütmeyi başaran,
İlim adamlarını harekete geçiren,
Gönül adamlarına duâ ettiren;
Hocası Akşemseddin’i secdelere yönlendiren,
Askerini Fetih şuuru ve Rasûlüllah Efendimizin (sas) müjdelerine nail olmakla bileyen, kararında sabit olup asla dönmeyen bir genç padişah ve komutan! Gerçekten Hadis-i Şerif’teki övgüye lâyık bir insan!
“Onun ideali çok yüksek idi. Rumeli Hisarı yapılırken, güya engel olmak için gelen Bizans İmparatorunun elçilerine, ‘Benim gücümün ulaştığı yere imparatorunuzun ümit ve hayali dahi erişemez. Varın İmparatorunuza böyle söyleyin’ sözündeki asliyet ve güvene hayran olmamak mümkün mü?
Kuşatma esnasında da Bizans’ın anlaşma karşılığında vergi vermeyi kabul edeceğini bildiren elçilere Fatih’in: “Buradan gitmekliğim mümkün değildir. Ya ben Bizans’ı alırım. Ya da Bizans beni,” ifadesindeki azim ve kararlılığın bir benzeri daha var mıdır tarihte?
İstanbul fethedildiği takdirde Anadolu ve Rumeli toprakları birbirine bağlandığı gibi, haçlı tahrikleri de son bulacaktı. Askerî güvenlik sağlanacak, denizlerde hâkimiyet kurulacak ve Anadolu Türk birliği de tesis edilmiş olacaktı. Bütün bunların bir de dinî boyutu vardı. Zira Peygamberimiz sav İstanbul Fethini hedef göstermişti.”
Büyük Selçuklular’ın 1071’de Malazgirt Zaferi’yle Anadolu’nun kapılarını Müslüman Türklere açması, 1176’da Miryakefalon’da Anadolu Selçuklularının kazandığı zaferle, Anadolu’nun sonsuza dek Türk yurdu olduğunun tescili ile Osmanlıların Anadolu ve Rumeli’deki fetihleri ardından İstanbul’un Fethinin zemini hazırlanmıştı.
Üstelik İstanbul tarih boyunca stratejik önemi ve tabiî güzellikleriyle bütün milletlerin ilgi odağı durumundaydı. Şair Yahya Kemal:
“Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer,” diye tasvir ediyor İstanbul’u.
Şehrin kuşatılması safhasında Tarihçi Barbara der ki: “İstanbul halkının tamamının bir ayda yapamayacağını Türk ordusu bir gecede yapmayı başarmıştı.”
Tacizade Cafer Çelebi de, “Öyle bir hazırlık başladı ki; bir yılda yapılan bir aya, bir ayda yapılan bir güne sığdırılmalıydı” ifadesine yer verir.
6 Nisan 1453’de başlayan kuşatma devam ederken Fatih, dünya savaş tarihinin en dâhice kararını verir ve bir gecede gemileri karadan yürüterek Haliç’e indirir. 53 gün süren kuşatmadan sonra 29 Mayıs 1453 de Fetih müyesser olur ve Fatih muzaffer bir komutan olarak şehre girip doğruca Ayasofya’ya gider.
Kilisede toplanan Hristiyan halka Peygamberimizin Mekke’nin fethinde, Hz. Ömer’in de Kudüs’ün fethinde gösterdikleri hoşgörüyü aynen gösterir.
Şayet Fatih’in yerinde Hristiyan bir hükümdar olsaydı ve İstanbul halkı da Müslüman olsaydı, böyle bir zafer sarhoşluğu içinde halkın hepsini kılıçtan geçireceğinden hiç kuşku yoktur. Çünkü tarih bu şekilde nice olaylara şahittir. Tarihçi Yılmaz Öztuna’nın;
“Son Bizans başbakanının ‘Bizans’ta Latin serpuşu görmektense, Türk kavuğu görmeyi tercih ederim” sözü, cihan tarihinin pek maruf sözleri arasında yer almıştır. Çünkü Avrupa’nın toleransı Türkler’inkinenisbetle pek ilkeldi,” tespiti büyük bir gerçeği yansıtmaktadır.
Bu devirde her alanda Türklerin Avrupalılar’dan üstün olduklarını müşahede ediyoruz.
Tarihçi Yılmaz Öztuna: “Kimse 21 yaşındaki II. Mehmed’in dâhî derecesini, asırlardan beri görülmemiş kudrette bir şahsiyet olduğunu kestiremezdi. Kimse büyük topları ve başka görülmemiş silahları tahmin edemezdi. Karadan donanma yürütüleceğini kimsenin aklı kesmezdi” diyerek bu açıdan bakıldığında Fethin ihtişamına dikkat çekiyor.
Öte yandan batılı ilim adamı Grenard da Türklerin büyük başarılarının sırrını, şöyle dile getiriyor: “Türklerin Balkanları ve Anadolu’yu tek devlet halinde toplamalarının sırrı, atalarından kalma otorite ve disiplin gelenekleri ile Osmanoğulları hanedanının istisnai derecede devamlılık kudretindendır.” (Mustafa Turan, tarihçi; Diyanet Dergisi; 6.3.2020)
Son yıllarda artık memleketimizde bu denli bir gayretin olduğuna şahit oluyor ve hamd ediyoruz Rabbimize. Allah cc başarı versin.
İmanlı ve güçlü bir ordu, zaten bize Rabbimizin emridir.
AYASOFYA MARŞI
Fetihler ve Fatih’ler gerek bugün bize,
Uyan Mü’min, haydi küffârı getir dize.
Fatihleri yetiştiren analar gerek,
Kulluğa çırpınan Mücahideler gerek.
Gönüller yeniden fetihlerle donansın,
Allah ve Rasûl’ünün aşkıyla boyansın.
Nerde ecdâd, canları cennete atanlar,
Hakk’ın cemaline doyumsuzca bakanlar!
Hasret kaldık, yeter artık uyanıp şahlan,
İmanla davran, Allah’ın nuruyla paklan!
Gönüller fethet ki, Fatih’lerden olasın,
Bir çağ kapatıp, yepyeni bir çağ açasın.
Küfür zinciri Ayasofya’yı kapatmış,
Her gönül, Ayasofya misâli kapanmış.
Evvelce, gönüllerin zinciri kırıla,
Sonra, Ayasofya kapıları açıla.
Sen ki Ayasofya’m, Fethimin sembolüsün,
Genç Sultanım Fatih’imin emanetisin.
Ezanların inletirdi nice zamanlar,
Bilmem ki sana acep nasılkıydılar?
Haydi Fatihler, aşkla gönüller fethine,
İslâm ahlâkı ile Allah sevgisine!
Açılacaktır Ayasofya kapıları,
Kahredecek hem de o zalim düşmanları.
Kırılacak o zaman küffârın elleri,
Aşk-ı İlâhi kaplayacak gönülleri.
İşte bir Fetih ki; hem gönüller, hem vatan,
Her Mü’minin gönlünde, bu aslandır yatan!
Fetih Neslim, inanan gencim, gel sevdalım,
Gönlünde Hakk, gözünde yaş, Rabbe koşalım!
(1993 hatırası şiirimiz)
ŞİMDİ OLDU 2020
Yıllar nasıl da geçmiş.
O heyecanlı mitingleri hatırlıyoruz…
İnleyen salonları, çatırdayan gökleri…
Nerede o heyecan?
Buna nasıl dayansın can?
Nasıl okunurdu o Fetih Marşları!
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektirilen, kalyonlar çekilecek,
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek…
Yürü, hâlâ ne diye oyunda, oynaştasın?
Fâtih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
Evet, oyun ve oynaşa değil,
Fetihlere hazırlanmalı nesiller…
Arif Nihat Asya’nın dediği gibi…
FETH-İ İSTANBUL 567
Bir müjde gelmişti“Âlemlere Rahmet”ten,
Haber vermişti çok önemli bir Fetihten,
Koşturdu niceleri mazhar olmak için,
“Ne güzel kumandan ve asker olmak için…”
Sancaktar-ı Nebî de o askerlerdendi,
Yaşına rağmen cihadeden erlerdendi,
Onu keşfeden Akşemseddin Velî idi,
Asırlardır İstanbul’umun gülü oldu.
Murat Han Fethiaçınca Bayram Velî’ye,
Lûtfedilecekşu Çocuk ile Köse’ye,
Yıllar geçtikçe âteş düştü Şehzade’ye,
“Nasib olur mu Rabbim Fetih” diye diye…
Gün gelince zaman perdesi çekildi,
Ufuklarda Fethin müjdeleri belirdi,
Gökkuşağı gibi hedefe kilitlendi,
Peygamberimizin beşareti serildi…
İşte bugün Cuma, artık hasret bitiyor,
Fatih’im Ayasofya’da İmam oluyor,
Sûre-i Fetih kubbede yankılanıyor,
Mücahidlerinâmînleriyükseliyor.
29.5.2020
FETİH NESLİ NASILDI?
Edep vardı başta…
Feraset vardı bakışta…
İlim vardı,
İrfan vardı,
Hikmet vardı,
Hizmet vardı…
Şimdi ne kaldı?
Abdest vardı;
Ezana hazır,
Namaza hazır,
Kulluğa nâzır…
Gayret vardı,
İlme ve ibadete…
Boşluk yoktu,
Vakit yetmezdi,
Hayra ve hayra vesile olmaya…
Âh Fetih Nesli;
Neredesin Sen?