Sert bir zemine basarak kendimizi güvende hissetmemizi sağlayan ve güç alarak ileriye doğru daha sağlam bir hamle fırsat veren, yıllar içinde katılaşmış bütün değerlerimizi sıvılaştıran çok güçlü bir “yapı söküm taarruzu” altındayız…
Her şeyi akışkan ve güvensiz yapan bu “yapı söküm taarruzu” korkularımızı da çok akışkan hale getirdi…
Zygmunt Bauman bu durumu şöyle ifade ediyor: “Adeta kaygan bir kum zemininde yürürken, daha da yerin altına batılmakta olduğunu görürüz. Zira korkular sert ve katı bir zemin üzerinden yükselmemekte, akışkan bir zemin üzerinde serseri mayın gibi kaymakta ve yayılmaktadır adeta…”
Özellikle sosyal medyanın, kaynağı bilinmeyen korkular üreterek bu akışkanlığı, daha da incelttiği, ufaladığı değerlerle adeta bir sele dönüştürdüğünü, önümüze çıkan her olayda görmek mümkündür…
“Hikmetli ilim” bizim için vicdanı harekete geçiren, akıl ile kalbi/duyguyu ayırmayan bir “olma/olgunlaşma”yı temsil eder…
Ruh ile bedeni bir yarılmaya zorlamadığımız gibi onları da “boşanma”ya zorlamayız…
İnsanlık ne zaman akıl ile kalbi “evlendirebilmişse” o zaman huzur bulmuş, ne zaman boşanmalarına zemin hazırlamışsa o zaman da huzurunu kaybetmiştir…
“Sadece aklın her şeyi çözebileceği” iddiasında olanların içine düştüğü kriz ile sadece duyguya yönelenlerin içine düştüğü kriz görünürde farklı olsalar da -aynı sebebin- akıl ile kalbin boşanmasının ürettiği acı sonuçlardır…
Sadece aklı öne çıkaran “Aydınlanma”nın, Pozitivizmin krizi ile aklı gölgede bırakacak kadar duyguyu coşturan Ultra Faşizmin aslında aynı boşanmanın çocukları olduğu artık çok berrak bir görüntü sunuyor; kendinden başka bütün yıldızları örten güneş ışınları gibi…
Bugün yaşadığımız ve kaynağı belli olmayan “akışkan korku”ları ve akıl-kalp boşanmasını, sosyal medyanın temsil ettiği “dijital fay”lar çok daha derinleştirmiş gibi görünüyor…
İnsanlık, bu akışkanlığa karşı çaresiz ve umutsuz değildir aslında…
İnsanların, tutunacağı hakikat köklerini, izini sürecekleri yol fenerlerini çok iyi takip edecek kadar bilmeleri, hala hayat kurtarıcı olmaya devam ediyor…
Ayrıca aklın ve kalbin birbirini “tasfiye” etmesine fırsat vermemek için adeta sinyal dağıtıcı işlevi gören yalan, iftira ve sahte bilgileri iyi tanıyacak bir donanım da gerekiyor…
Hikmeti olmayan, sadece akla ya da sadece kalbe yatırım yapmayı teklif eden ve etrafımızdaki her değeri, tutunulamayacak derecede sıvılaştıranların ellerinde bulunan imkânlar, verilecek mücadelenin de gittikçe zorlaşacağına işaret ediyor…
Bu hakikati bile bile oyuna gelmenin, tuzağa düşmenin hikmet sahipleri için asla mümkün olamayacağı kanaatindeyim…
Ancak o zaman hiçbir sahte sinyal bizi, Batı’ya ait bu boşanmanın ve onun kriz üreten çocuklarının insafına sürükleyemez ve akıl-kalp evliliğinin imkânsızlığına inandıramaz…
Zira huzura erdirecek imkânın kaynağı, sağlaması yapılmış bu evlilikte ve onun kurduğu mutlu yuvadadır…