Gündem

AB’nin terörle mücadelede dayanışma göstermesi gerekir

Abone Ol

Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Martin Schulz ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ile görüştü. Temaslarının ardından basın toplantısı düzenleyen Çelik, önceden planlanan bir ziyaret gerçekleştirdiğini, Türkiye’nin görüşlerini muhataplarıyla açık ve net bir şekilde paylaştığını ifade etti.

Gelinen durumun, Türkiye-AB ilişkilerinin en kırılgan dönemini oluşturduğunu dile getiren Çelik, “Çünkü çok uzun zamandır AB’den Türkiye’ye karşı maalesef hiçbir şekilde kabul edemeyeceğimiz, sistematik bazı beyanlar oluyor. Halbuki, Türkiye AB çıpası çerçevesinde pek çok reformu gerçekleştirmiş bir ülke. Bunlar genelde katılım raporlarında birer ikişer cümle ile geçiştirilirken, asla kabul etmeyeceğimiz, dengeli bulmadığımız bazı açıklamalar sayfalar dolusu olarak yer alıyor.” diye konuştu.

Son olarak Türkiye’ye ilişkin hazırlanan ilerleme raporunda dengeli olmayan çok sayıda hususun yer aldığına dikkati çeken Çelik, kullanılan bazı ifadelerin, raporu yazanların Türkiye’deki meseleleri tam olarak kavrayamadığını gösterdiğini belirtti.

“Diyalog kanallarımız açık”

Katılım müzakerelerinin bir tehdit unsuru olarak kullanılmaması gerektiğini belirten Çelik, şöyle konuştu:

“Özellikle İngiltere’nin AB’den çıkma kararı almasının ardından, ABD’deki yeni seçim sonuçlarından sonra, Suriye ve Irak gibi dosyalar dikkate alındığında, yeni göç dalgalarının söz konusu olduğu bir ortamda aslında akli olan, doğru olan Türkiye-AB ilişkilerinin ve mekanizmalarının, dayanışmasının daha güçlü hale getirilmesidir. Ama AB, somut bir mekanizma üretemiyor. Sürekli olarak ‘Diyalog kanallarını açık tutalım’ diyorlar. Evet diyalog kanallarımız açık. Bugün buradayız. Önceden planlanmış bir ziyaret çerçevesinde her şeyi yüz yüze söylüyoruz. Bu diyalog kanallarını açık tutuyoruz. Sürekli olarak temasta kalıyoruz. Ama maalesef somut sonuçlar üretme bakımından bir ilerleme sağlanamıyor. Dolayısıyla katılım müzakerelerinin doğasını ifa eden konularda, katılım müzakerelerinin doğasına uygun olmayan bir tablo ortaya çıkıyor.”

‘Doğru olan bir işbirliği dilinin ortaya konulmasıdır’

Türkiye’ye karşı kullanılan dilin kabul edilemez olduğunu vurgulayan Çelik, Türkiye’nin tarih boyunca güçlü bir Avrupa devleti ve 100 yıldır da güçlü bir Avrupa demokrasisi olduğunu bildirdi. 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Türk halkının ortaya koyduğu dirayetin bütün dünya demokrasilerine örnek teşkil ettiğini dile getiren Çelik, şunları kaydetti:

“İçinde bulunduğumuz şartlarda Türkiye ve AB arasında çok daha güçlü bir dayanışma ve mekanizmaların kurulması gerekiyor. Çünkü dünya yepyeni krizlere gebe ve dünyada bilinen bir çok mekanizmanın değişimine tanık olacağımız yepyeni bir döneme giriyoruz. Yepyeni küresel meydan okumalar var, karşı karşıya kaldığımız ciddi riskler var. Türkiye bütün bu risklerin yönetilmesi konusunda doğru bir adrestir ve büyük bir aktördür. Dolayısıyla Türkiye’ye karşı dışlayıcı bir dil kullanmak, suçlayıcı bir dil kullanmak, şu aşamada olabilecek en mantıksız iştir. Doğru olan bir işbirliği dilinin ortaya konulmasıdır. Türkiye’nin doğru anlaşılmasıdır.”

Terör örgütü PKK ve Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) gibi unsurların Avrupa coğrafyasında rahatça dolaşmasının, PKK’yı öven bazı sergilere AP’de yer verilmesinin AB’nin temsil ettiği değerler açısından çelişki olduğunu anlatan Çelik, “Bunlar hiçbir şekilde kabul edilemez. Muhataplarına bir kere daha bunu söyleyerek altını çizdim.” şeklinde konuştu.

“AB, sürekli bildiri yayınlayan, sürekli yakınan bir düşünce kuruluşu değil”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı Avrupa’da kullanılan dilin, Türkiye açısından kırmızı çizgi olduğunu kaydeden Çelik, şöyle devam etti:

“Burada sürekli olarak beğenmeyen bir yaklaşım var. Dünyayı beğenmeyen bir yaklaşım var. (AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude) Juncker, bir konuşmasında Polonya ve Macaristan’da otoriterliğe doğru bir yönelim olduğunu söyledi. Daha sonra yine Amerika’daki seçim sonuçlarından hoşnut olmadığını söyledi. Avrupa Komisyonu Başkanının hoşnut olmadığı hususlar varsa oturacak, konuşacak. Ama AB, sürekli bildiri yayınlayan, sürekli yakınan bir düşünce kuruluşu değildir. Türkiye’yle ilgili olarak da bunu yapıyorlar .”

“Hahn, genişlemeyi engelleyici bir tutum sergiliyor”

AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn’ın Türkiye’ye karşı tavrını eleştiren Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Diğer bir konu da Genişlemeden Sorumlu Komiserin genişleme dışında her işle meşgul olmasıdır. Genişlemeden Sorumlu Komiser, Türkiye söz konusu olduğunda genişlemeyi engelleyici bir tutum sergiliyor. Halbuki görevi genişlemeyi sağlamak. Ama en son yaptığı bir açıklamada, ‘Türkiye ile oturup konuşmalıyız, bu böyle devam edemez’ diyor. Bu Genişlemeden Sorumlu Komiserin yetkisinde olan bir şey değildir. ‘Bana yetki verilsin’ diyor. O zaman sormak gerekir ‘Sizin göreviniz genişlemedir ve Türkiye ile ilişkilerde ne kadar başarı kaydettiniz?’ Hiç kimse kendi ideolojik yargılarını ve kendi politik yaklaşımlarını AB kurumlarının arkasına saklanarak, bu etiketleri kullanarak ifade etmemelidir. AB kurumlarında görevli kişilerin görevi, kendi ideolojik ve öznel yaklaşımlarını, siyasi tutumlarını geride bırakarak AB kurumlarının dilini kullanan, politikalarını yansıtan tutum sergilemektir. Dolayısıyla biz bunu hayretle karşılıyoruz.”

Hahn’ın kaçak HDP’li ile görüşmesi

Çelik, yürütülen terör soruşturmalarında ifade vermeye gitmediği için hakkında gözaltı kararı alınan HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız ile AB Komisyonunun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn’ın görüşmesine de tepki gösterdi.

Çelik, “Genişlemeden Sorumlu Komiserin Türkiye’nin hassasiyetlerini incitecek şekilde görüşmeler yapması, Türkiye’de yargı kararıyla aranan kişilerin Genişleme Komiserinin görevi olmadığı halde onun tarafından kabul edilmesi ve Türkiye’nin gözüne sokacak şekilde bir tutum sergilenmesi kabul edilemez. Bu, ‘Biz Türkiye ile ilişkilerin kötüleşmesini istiyoruz’ demektir. Burada bahane üretmektir, bunlar hiçbir şekilde kabul edilebilir tutumlar değildir. Dolayısıyla herkes bu büyük stratejik ilişkinin nasıl doğru yolda ilerleyeceğine kafa yormalıdır.” şeklinde konuştu.

“AB’nin terörle mücadelede dayanışma göstermesi gerekir”

Gelinen noktada AB’nin Türkiye’ye karşı kullandığı negatif dilin ve Türkiye yaklaşımında sadece negatif ajanda üzerinden tanımlamalar yapmasının süreci ilerletmediğini belirten Çelik, “Bu süreçte bundan sonra böyle ilerlememiz mümkün değil. Oyun değiştirici tablo ortaya çıkarmamız gerekiyor. AB’nin Türkiye’nin PKK ve FETÖ ile mücadelesinde sadece retorik ve sadece açıklama düzeyindeki desteklemenin ötesine geçip fiiliyatta bir dayanışma göstermesi gerekir. FETÖ mensuplarının, PKK mensuplarının faaliyetlerin kısıtlanması, engellenmesi ve Türkiye’ye iade edilmesi gibi konuların çok hızlı bir şekilde yerine getirilmesi gerekir.” ifadelerini kullandı.

“Schulz, ‘Ben bir yaptırımdan bahsetmedim’ dedi”

Çelik, bir soru üzerine, AP Başkanı Schulz ile görüşmesine ilişkin de şunları kaydetti:

“Görüşmede ‘Türkiye karşı ekonomik yaptırım kullanma’ ifadesinin yanlış bir yaklaşım olduğunu, bunun kabul edilemeyeceğini ve hiçbir şekilde doğru bulunamayacağını, bunun Türkiye-AB ilişkilerine hizmet etmeyeceğini açık bir şekilde ifade ettim. Kendisi, böyle bir açıklaması olmadığını söyledi. ‘Ben bir yaptırımdan bahsetmedim. Sadece Gümrük Birliği ile ilgili konuların biraz zora girebileceğinden bahsettim’ dedi. Biz de kendisine ‘Eğer yaptırımlarla ilgili bir açıklamanız yoksa, o zaman bu haberler çıktığı zaman kamuoyuyla paylaşmanızı gerekir’ dedik”.

“Mesele artık Türkiye meselesi olmaktan çıkmıştır”

Çelik başka bir soru üzerine de AB’nin Türkiye ile pozitif bir ekosistem kurması gerektiğini, bu ekosistemin uzun zamandır zehirlendiğini söyledi. Türkiye meselesinin hiçbir şekilde bir ülkenin seçim sürecinin parçası haline getirilmemesi gerektiğini dile getiren Çelik, “İngiltere’de referandumun parçası haline getirildi, ana akım siyasiler kaybetti, diğerleri kazandı. En son yerel seçimlerde Almanya’da Türkiye meselesi orada iç siyasetin parçası haline getirildi. Ana akım siyasiler zayıfladı. Bu doğru bir tavır değil. Mesele artık Türkiye meselesi olmaktan çıkmıştır.” değerlendirmesinde bulundu.